dizi bağlılık mı, bağımlılık mı?

bu fotoğrafı çok sevdim. çünkü yaptığım şeyi çoğu zaman hastalıklara bir reçete gibi tanımlıyorum aklımda. semptomların neler? yani daha önce neler izledin ve sana ne uygun olur'un cevabını bulmak, ve akabinde tavsiyemin sevildiğini duymak bana da çok iyi geliyor, beni de iyileştiriyor.
marie claire'den çok sevgili selen meçoğlu arkadaşım geçtiğimiz ayın başında bana izleme alışkanlıklarım(ız) üzerine özenle hazırladığı ve cevaplaması benim çok keyifli bir takım sorular gönderdi. derginin ocak sayısını alınca göreceksiniz ama ben bir kuplesini buradan da paylaşmak istedim.
soruları gönderen hep ben oluyorum, işim bu evet, kendimi uzun zaman sonra ilk kez cevap verirken bulmak inanılmaz hoşuma gitti doğrusu bunu da ayrıca eklemek isterim.
konunun kendisi ise bence hepimizin aklını biraz olsun kurcalayan bir konuyu kurcalıyor: "dizi bağlılık mı, bağımlılık mı?"



DİZİ BULAŞICIDIR
Günümüzde herkes artık bir parça dizi bağımlısı. O yüzden bu konuda kiminle konuşmak istesem bana gerekli malzemeyi veriyor. Ben bilinçli ve bilgili olanını tercih ediyorum. Instagram’daki @bugunnelerizledim hesabı dizi ve film bağımlılığının ‘post’ bulmuş hâli olabilir. Kimi zaman en favori sahnelerinizden birinin GIF’i ile karşılaşabiliyor, kimi zaman da uzun süredir beklediğiniz dizinin yeni sezonunun başlama tarihini ilk ondan duyuyorsunuz. Hatta bazen film yapım şirketleri, menajerler ya da oyuncularla birebir haberleştiğini bile düşünüyorum. Hesabın ardındaki isim Deniz Tokgöz, uzun zamandır tanıdığım, film ve diziler hakkında hararetle konuşmayı sevdiğim bir arkadaşım. Görüştüğümüzde tek konuştuğumuz konu ‘Bu aralar ne izliyorsun?’, ‘Şu festivalde gösterilen filmi izledin mi?’ ya da ‘Şu dizi beni sarmadı’ gibi şeyler oluyor. İlk önce blog olarak başlayan bu hesap, daha sonra Instagram'da aktif hâle geldi. Bu sebeple dizi endüstrisi ve dizi bağımlılığı deyince aklıma ondan başkası gelmiyor. Kendisini karşıma aldım ve onu da kendi derdime (dert demeye dilim varmasa da) ortak ettim. Her zaman insanların ilk izledikleri film ve dizileri merak etmişimdir. O yüzden onunla olan konuşmama da böyle başlıyorum. “Ailecek Nicole Kidman’ın başrolde oynadığı Bangkok Sürgünü (Bangkok Hilton) isimli bir mini dizi izlemiştik. Kariyerinin başında, kıvırcık saçlı, gencecik bir Nicole Kidman var orada. Potansiyelini o zamandan kanıtladığı bir roldeydi. Çok etkilenmiştim” diyor. Peki, o da benim gibi günümüz sosyalleşme şartlarında mecburi hâle gelen dizi bağımlılığı durumuna inanıyor mu? “Psikolojik bir durum mu bilemiyorum ama kendime sık sık yönelttiğim bir soru bu. Çoğu zaman kendimi; The Truman Show'un sonunda, programın sıkı takipçisi gibi görüyorum. Ama Truman özgürlüğüne kavuşup da canlı yayından ayrıldığı anda, televizyonlarının kumandasını eline alıp hemen kanalı değiştiren o insanlar gibi de hissediyorum. Kendimi ‘Sıradaki!’ derken buluyorum. İzlediğim şey her ne olursa olsun, ondan ne kadar çok etkilenmiş olursam olayım, hemen bir sonraki diziye geçme ihtiyacı endişe verici aslında” diyor, Deniz. Instagram’a ayırdığımız bilinçsiz süreyle dizilere verdiğimiz zamanı bir tuttuğunu söylüyor. Aslında haklı. Çünkü en son Instagram’da ne kadar uzun süre geçirdiğime baktığımda yaşadığım şaşkınlık, bir sezonluk diziyi bitirdiğim zamankiyle aynı. Deniz de benim yaşadığım sorunlardan birini yaşıyor. Birçok dizi izlemesine rağmen o da kendini eksik hissediyor. “Eskilerden, yenilerden, ‘Benim tarzım değil’ diyerek kenara ittiklerimden ötürü hep eksik bir şeyler var gibi hissediyorum. İşin kötüsü; bazen o açlık ve telaş birleşimi hisle izlediğin şeyden keyif almayı da unutuyor, hakkını veremiyorsun. Bunun farkına varıyor ve kendini bir kez daha kötü ya da eksik hissediyorsun.” Çünkü çok dizi var! Hangi ortamda neyin konuşulacağını kestirememek ya da uzun süre elinin gitmediği dizinin aslında büyük bir keyif yaşattığını anlamak, bir yandan heyecan verici. Bu konuda bir filtrenizin olması belki de sizin dipsiz dizi yapımları arasında kaybolmanıza engel olabilir. Deniz’in de kendine ait bir filtresi var ama sadık kaldığına dair şüpheleri demevcut; “Kriterlerim var. Hatta bazen onları aşmaya çalışıyorum. Çünkü daha önce bahsettiğim yetişememe hissi, farklı kitlelere ulaşabilme güdüsü ve merak devreye giriyor. Sonuç olarak yazarının önceki dizileri, oyuncular, hikâye, yayınlandığı kanal benim için belirleyici etkenlerin başında geliyor.

Deniz de, dijital platformların etkinliğinin en çok yerli yapımlara yarayacağını düşünüyor. Malum burada görünür olma imkânının yüksek olduğunu birçok farklı ülkelerin yapımlarının gördüğü ilgiden anlıyoruz. Aynı zamanda da Türk televizyon izleyicisi sakıza dönen banal senaryolar, karakterlerin uzun süren bakışmaları olmadan rahat bir nefes alıyor. Kimsenin bir bölümü üç saatlik olan bir diziye artık sabrı yok. Türk yapımlar Netflix ile dünyaya açılırken, BluTV ve puhutv ile kendini daha insani zaman aralıklarında gösterebiliyor. Deniz bu konuyla ilgili; “Benim yerli dizi anlamında dijital platformlardan beklentim büyük. Şu ana dek izleyebildiğim yegâne işler hep BluTV ve puhutv gibi platformlarda yakaladıklarım. Her ay röportaj yaptığım birbirinden değerli oyuncularla aynı şeyi konuşuyoruz. Aslında öyle iyi senaryolar, yönetmenler ve oyunculuklar var ki, onca saatin içinde yenilip yutuluyorlar ve çok yazık oluyor. Sonuç olarak dijitalin getirdiği özgürlük alanı çok büyük ve umarım yakın zamanda bu geniş kitlelerce de anlaşılır. Reklam gelirleri yükselir, bu durum da daha çok yeni işin önünü açar. Masumiyet, Şahsiyet, Bartu Ben gibi diziler bana göre son derece iyi işler” diyor. Türk dizi izleyicisinin klasikleri dünyanın geneliyle pek de değişiklik göstermiyor gibi. Deniz de kendi hesabından gözlemlediklerine göre Friends, Sex and the City ve How I Met Your Mother’ın hâlâ en çok sevilen diziler arasında olduğunu belirtiyor. Bu sıralar en çok izlenenler arasında ise artık play tuşuna basmaya elimin varmadığı iki yapım var; Narcos ve La Casa De Papel. Deniz de benim gibi çok popüler olana mesafeli duranlardan, ama aynı zamanda bazılarının da cazibesine karşı koyamayanlardan. O ise şu aralar, geçtiğimiz yıl Altın Küre Ödülü'nü kazanan The Marvelous Mrs. Maisel’i tüketiyor. Beklenenin aksi yorumlar alan The Romanoffs’un aslında korktuğu kadar kötü olmadığını söylüyor. Favori dizisi Boardwalk Empire’dan yola çıkarak, bir gayret Peaky Blinders’a başlamış. Tom Hardy’nin ilerleyen sezonlardaki varlığı ise onu epey heyecanlandırıyor. 

SERİ İZLEME SEANSI
Nielsen’in araştırmasına göre, 361.000 kişi Stranger Things’in ikinci sezonunda yer alan dokuz bölümü tek seferde bitirmiş. Bir dizi sezonunun bütün bölümlerinin yayınlanması, ‘seri izleme’ furyasının çıkışına mahal veriyor. Netflix’in yaptığı araştırma ise dizilerin türlerine göre bunun değişiklik gösterdiğini belirtiyor. 
Ciddiyetten uzak komediler, (BoJack Horseman, Unbreakable Kimmy Schmidt gibi) politik ve tarihi dramalar tadı çıkarılarak izlenen diziler arasında gösteriliyor. Sabırsızca bir solukta bitirilen dizi türleri ise gerilim, korku ve bilimkurgu yapımları. Temple Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre ‘seri izleme’ alışkanlığının altı motivasyonu bulunuyor. Bunlar; hikâyede daha fazla zaman geçirilerek kazanılan gelişmiş deneyim, her şeyi tamamlama isteği (Zeigarnik etkisi), kültürel dahil olma (böylece arkadaşlarınız sizi dışlayamayacak), kolaylık (kaldığınız yerden istediğiniz zaman başlayabiliyorsunuz), yeni sezon başlamadan arayı kapatmak, rahatlama ve nostalji olarak açıklanıyor. 
Hazır 2019’a başlangıç yapmışken, bitirdiğimiz yılda neler izlemişiz, bir de onlara göz atalım. 2018’in en çok izlenen dizilerinin il sırasında, nisanda son sezonu gösterilecek olan Game of Thrones (15.07 milyon izlenme) yer alıyor. İkinci sırada ise yayını akabinde bir fenomen hâline gelen Stranger Things (12.90 milyon izlenme) var. Bu yıl sekizinci sezonunu izlediğimiz zombi kıyameti The Walking Dead (11.97 milyon) ise üçüncü sırada. 
Sonuç olarak dizilerin hem bir bağlılık hem de bağımlılık olduğunu söylemek mümkün. Dizi izlemenin, genel kültüre ve ruh sağlığına iyi geldiğine dair hâlâ bir şüphem yok. Şimdi gidip dizimin kalan bölümlerini izleyeceğim.MC