dün akşam metroya binmeden hemen önce spielberg'in tintin'inden ilk görüntüleri yayınladığını haber veriyordu metro tv (sanırım ntv ya da cnn türk oluyor). empire'ın kapağı da kendisine ayrılmış durumda, film bir spielberg peter jackson ortak yapımı. 3D animasyon tekniğiyle çekilmiş. yani film 3D mi bilemiyorum, ama animasyon grafiği öyle. buyrun burdan da bakın.
ilk filmimiz restless, aslında başka mecralardan paylaşmıştım birkaç hafta önce (twitter @deniztokgoz) ancak resmi buluşma daha gerçekleşmemişti. gus van sant'ın elephant'dansa good will hunting tadındaki filminde bağımsız filmlerin yeni ilham perisi mia wasikowska ve henry hopper paylaşıyorlar başrolleri. (gus van sant'ı en başarılı olduğu işlerden biri yeni yüzler keşfetmek, onlra şans tanımak, güzeller geçidi tüm filmleri de, güzel erkekler...) iki aktörü de daha sonra sık sık izleyeceğimiz her hallerinden belli. filmi bir başkası yönetmiş olsaydı aynı tas aynı hamam muamelesi görebilirdi oysa ki bay van sant yönetti ve iştahımızı pek çok kabartıyor bu sebeple. film çok özel bir gardıroba sahip. bryce dallas howard'ın da rol aldığı filmin yapımcısı ron howard (çok şaşırdım) v brian grazer. fragman zaten birçok şeyi anlatıyor, sürprizler bekliyorum, gusçuğum seni de öpüyorum.
ikinci filmimiz gulliver's travels. bahsini çok uzun zamandır duyduğum ama ete kemiğe büründüremediğim filmin güliver'i jack black. doğrusu ben güliver'in maceralarını okumuştum, ama hatırlayamıyorum jack black'ın canlandırdığı gibi bir adam mıydı kendisi (fanullone, bayılıyorum bu kelimeye, hiçbirşey yapmayan manasında kullanılıyor çizme halkı tarafından, factotum'un tam tersi diyelim illa ki de latince bir sözcük kullanmak istedik madem), belki de kütüphaneyi bir karıştırsam iyi ederim. her neyse, jason segel, emily blunt, amanda peet, billy connoly (iskoç aksanıyla tanışmamı ve aşık olmamı sağlayan iskoç komedyen stand-up'çı), chris o'dowd (-!- it crowd ve the boat that rocked ve FM tv dizi ve filminden hatırlayacağınız insan) gibi kişiler rol alıyor. bir ingiliz çıkarması daha bu da düpedüz. (dün de london boulevard için aynı deyimi kullanmıştık hatırlayacaksınız). sinemada gitmem yalnız ben buna, ev video'suna (home video) dönüşsün, öyle izlerim ancak.
üçüncüsü öyle kötü ki fragmanını paylaşamayacağım. filmin adı from prada to nada (devil wears prada'dan sonra bu işin iyice çivisi çıktı bana soracak olursanız), iki kız kardeş babalarının ölümünden sonra alışmış oldukları zengin ve şımarık hayattan 'hop' diye koparılıp los angeles'ın arka sokaklarında buluyorlar kendilerini. camilla belle oynuyor. bir kısım insan salonları doldurur belki ve bu kızın da bahtı açılır böylelikle. imdb 'a latina sense and sensibility spin'i demiş. ben iki başlığın aynı cümle içinde kullanılmasından yana değilim izlediğim fragman itibariyle.
tamamını izlemiş olduğum filmlerden bahsederken görüşmek üzere, esen kalın.
ilk filmimiz restless, aslında başka mecralardan paylaşmıştım birkaç hafta önce (twitter @deniztokgoz) ancak resmi buluşma daha gerçekleşmemişti. gus van sant'ın elephant'dansa good will hunting tadındaki filminde bağımsız filmlerin yeni ilham perisi mia wasikowska ve henry hopper paylaşıyorlar başrolleri. (gus van sant'ı en başarılı olduğu işlerden biri yeni yüzler keşfetmek, onlra şans tanımak, güzeller geçidi tüm filmleri de, güzel erkekler...) iki aktörü de daha sonra sık sık izleyeceğimiz her hallerinden belli. filmi bir başkası yönetmiş olsaydı aynı tas aynı hamam muamelesi görebilirdi oysa ki bay van sant yönetti ve iştahımızı pek çok kabartıyor bu sebeple. film çok özel bir gardıroba sahip. bryce dallas howard'ın da rol aldığı filmin yapımcısı ron howard (çok şaşırdım) v brian grazer. fragman zaten birçok şeyi anlatıyor, sürprizler bekliyorum, gusçuğum seni de öpüyorum.
ikinci filmimiz gulliver's travels. bahsini çok uzun zamandır duyduğum ama ete kemiğe büründüremediğim filmin güliver'i jack black. doğrusu ben güliver'in maceralarını okumuştum, ama hatırlayamıyorum jack black'ın canlandırdığı gibi bir adam mıydı kendisi (fanullone, bayılıyorum bu kelimeye, hiçbirşey yapmayan manasında kullanılıyor çizme halkı tarafından, factotum'un tam tersi diyelim illa ki de latince bir sözcük kullanmak istedik madem), belki de kütüphaneyi bir karıştırsam iyi ederim. her neyse, jason segel, emily blunt, amanda peet, billy connoly (iskoç aksanıyla tanışmamı ve aşık olmamı sağlayan iskoç komedyen stand-up'çı), chris o'dowd (-!- it crowd ve the boat that rocked ve FM tv dizi ve filminden hatırlayacağınız insan) gibi kişiler rol alıyor. bir ingiliz çıkarması daha bu da düpedüz. (dün de london boulevard için aynı deyimi kullanmıştık hatırlayacaksınız). sinemada gitmem yalnız ben buna, ev video'suna (home video) dönüşsün, öyle izlerim ancak.
üçüncüsü öyle kötü ki fragmanını paylaşamayacağım. filmin adı from prada to nada (devil wears prada'dan sonra bu işin iyice çivisi çıktı bana soracak olursanız), iki kız kardeş babalarının ölümünden sonra alışmış oldukları zengin ve şımarık hayattan 'hop' diye koparılıp los angeles'ın arka sokaklarında buluyorlar kendilerini. camilla belle oynuyor. bir kısım insan salonları doldurur belki ve bu kızın da bahtı açılır böylelikle. imdb 'a latina sense and sensibility spin'i demiş. ben iki başlığın aynı cümle içinde kullanılmasından yana değilim izlediğim fragman itibariyle.
tamamını izlemiş olduğum filmlerden bahsederken görüşmek üzere, esen kalın.