x-men, first class

tam da orada yazan tarihte, 3 haziranda izledim filmi.

x-men first class, umutlarımı boşa çıkarmayan, ama içinde ağzımda hafif ekşi bir tat bırakan bir kaç öğeye sahip bir film oldu sayın izleyiciler.

örneğin önceki filmlerden hayaletlerin karşımıza çıkışı, bkz. wolverine (hugh jackman), mystique (rebecca romijn-eskiden bir de stamos'u vardı ama attı onu sayın romijn) biraz naif olsa da oldukça komik detaylardı. salondaki izleyiciyi sevindirdi, filmin bir parçası gibi hissetmesine destek oldu.

fakat profesör x'in kelleşme korkusu hakkındaki esprisini ikinci kez tekrarlaması tam tersine nahoş ve basit bulduğum taraflarındandı filmin.

çok sevdiğim ve hep de seveceğime inandığım mad men dostum january jones'un, ya da betty draper'ın, sanırım sadece betty draper olarak başarılı bir oyunculuk sergileyebilmesi, canımı pek sıkan bir başka unsur oldu. bu şüphe içimde hep vardı: bu kadın başka roller altında bu işin altından kalkmayı başarabilecek mi diye düşünüp duruyor geceleri gözüme uyku girmiyordu. hah. korktuğum başıma geldi ne yazık ki. reji koltuğundaki matthew vaughn'a da atabilirim suçu ama yapmayacağım. çok durağan ve gücünün hakkını vermeyen bir hali var sevgili january'nin. üst bedeninin fazla uzun olması da cabası. oysaki charles xavier'i bile devirebilecek bir kudrete ve bu kudretin bilincine sahip kendisi.

bir başka canımı sıkan da xavier'in parmaklarının her daim alnının kenarında durması oldu ama burada suçu çizere atmam gerekecek e bunu da yapmayayım bir zahmet.

denizaltı sahnelerinden aşırı derecede keyif aldım. suyun altında 20.000 fersah hızla ilerleyen denizaltı gerçekten muhteşemdi.

michael fassbender ve kevin bacon çok doğru seçimler. kevin bacon yılların eskitemediği karizmasını ve kötü adam pırıltısını filmde bol bol kullanmış. arada fazla çizgisel bulsam da sonuçta zaten bir çizgiroman uyarlamasının içinde değil miyiz a dostlar?
michael fassbender'ın yıldızı tamtur parlamış durumda (inglorious basterds, jane eyre, band of brothers kendisini önceden izlemiş olabileceğiniz yapımlardan bazıları). bu arada kendime not: jane eyre'ı izle! kendisi yaşından olgun bakışlara sahip güçlü bir aktör.

rose byrne'e gelirsek, komedyen hallerini izleyeceğimiz bridesmaids'i sabırsızlıkla bekliyorum. burada damages'da neredeyse hala orada. karakteri evet önemli, ama sadece hikayenin devamı açısından. keşke daha muzip birini bulsalardı yerine...

son olarak james mcavoy'a çeviriyorum objektifi. kendisi yine karizmatik yine tatlı. ama bu aseksüel hallerde onu kaldırabileceğimi sanmıyorum. bir de kellik yakışır mı seri buradan devam ederse, ondan da emin olamadım.

ben serinin first class'ta kaldığı yerden devam etmesini açık yüreklilikle diliyor ve fazla ayrıntıya girmemiş olduğumu ümit ederek, izlememiş olanlara iyi seyirler diliyorum!

resimlerle tanıyalım: x-men first class

zoe kravitz örneğin, bence pek gereksiz bir mutant. mini mini kanatları ve tükürdüğü ateş topçuklarıyla attığı taş ürküttüğü kuşa değmiyor, ama magneto böyle düşünmemiş olacak ki onu yanına alıverdi.

herkesin dost olduğu pek kısa bir zaman diliminin son anları, neyseki poz vermeye vakit bulmuşlar tüm o mücadelenin arasında.

çok zeki iki adam. zekalarını satranç tahtası üzerinde yarıştırmayı seviyorlar. kimin kazandığına dair hiç fikrimiz yok. ancak doğrusu her daim daha karizmatik olmayı beceren kötülerden yana benim gönlüm. bir de aralarında inanılmaz bir kimya var: nice sahneler oldu ki öpüşsünler diye bekledim...

bu dörtlünün neden beraber poz verdiklerine dair hiç bir fikrim yok... ancak azazel karakterini ve güçlerini, o güçleri kullanırken çıkarttığı efektlerini pek sevdim.

bu ikili hep böyle oturdu. çay saati kıvamında bir ilişkileri vardı. kevin bacon tam bir maço bu arada.

görünümünden memnun olmayan genç kız. bir ergenlik sendromunu işlemesek tabii ki olmazdı. mystique'in gençlik yılları ve özellikle de magneto ile ilişkisi, x-men'i sadece beyazperdeden takip eden bir izleyici olarak beni çok etkiledi.