lucy ya da 'bürosit'le dünya turu'


luc besson'un lucy'sini bayağıdır merak ediyordum
bu sabah o yüzden sıcak filan dinlemeden tuttum basın gösteriminin yapıldığı feriye'nin yolunu (yarın o tarafa bu sefer de 22 jump street için gideceğim ve içime mayomu giyeyim diyorum, başka türlü başa çıkamayacağım sanırım)



öncelikle bu bilimkurgu değil fantastik bir film.
eğer böle bakabilirseniz olan bitene, sorun yok...
yani zekamızı bunca kullananabilme hayalleri kurmak iyi hoş tabii fakat lucy'nin (soyadını asla öğrenemiyoruz bu arada, pop star mübarek) başına gelen şekliyle imkansız.

imkanlıya imkansıza çok da takılmadan; hızlı bir tempoda ilerleyen, çiçek bozuğu tenli mr. jang'i, polis şefi (bence yakışıklı) pierre del rio'su ve holywood'un kadrolu bilim adamı morgan freeman'ın canlandırdığı professor norman'ıyla çok tanıdık, güvenli sularda yüzüyorduk ki lucy bürosit sandalyesine oturup zamanda bir yolculuğa çıkmaya karar verdi.

film kısa, 89 dakika, daha bile kısa hissediliyor, son dakikalarına gelene kadar lucy'nin aşırı zekasından kaynaklı lafı uzatmama ve gediğine oturtma hallerini sevdim, tam bir soğuk nevale, sadede gelelim diyor, hayatta sadede gelinmesini pek istediğim bir zamandan geçiyorum diye belki, ama ne yazık ki son zamanlarda izlediğimiz pek çok bilimkurguda olduğu gibi (pardon fantastik demiştim değil mi) lucy de başlangıçtaki fikri devam ettirmeyi ve mantıklı kalıplar üzerine oturtmayı ya da en azından oturtabilmiş gibi yapmayı başaramıyor. yine de dediğim gibi, heyecanlı başlayan ve bürositle dünya turuna çıktığı son 20 dakikasına kadar bunu koruyan bir film.

dışarda neler olup bittiğini unutturacak hafif seyirlikler kuşağı için ideal. hatta pazar günü gitmenizi öneriyorum, oyunuzu kullanın, sonucu düşünmeyi biraz olsun ertelemek için gidin lucy'yle tanışın!

pierre del rio çok egzotik birisi, en azından batı ve kuzey avrupalılar için öyle olduğunu düşünüyorum, ha bir de benim için... adı amr waked