geçtiğimiz aylarda aradan kısacık bir zaman geçmesini umursamadan, baştan sonra yeniden izledik, yine ağladık. tabii çok da güldük. aşırı güldük. durdurup durdurup güldük.
sonra ben dedim ki, bu böyle olmayacak, "we should go to the matresses" (anladınız siz onu, the godfather, you've got mail), ingiliz versiyonu izlemekte geç kaldık! çok geç kaldık!
ricky gervais ve stephen merchant'n harika karakterleri amerikalıların elinde, greg daniels, mindy kaling, yoğrulmuş, kırpılmış, tatlandırılmış.
the office uk, us'in ham versiyonu gibi. zaten orijinal dizinin, christmas special'ıyla birlikte topu topu 14 bölümü var.
amerikan'ın kaç bölümü var dersiniz? 188. (gülen surat)
ingiliz versiyon'un michael scott'ı, david brent, bazı noktalarda insana acı verecek kadar utandırıcı. michael scott yani steve carell ise utandırmayı bırakmasa da kendini sevdirmeye sanırım ilk sezonun ortalarına doğru başlıyor.
tim canterbury & dawn tinsley |
ingilizlerin de bir jim ve pam'i var, tim ve dawn, neredeyse amerikan jim ve pam kadar romantik onların hikayesi de. tim'i ise bildiğiniz doktor watson yani martin freeman canlandırıyor. amerikan jim tabii fidan boyu ve atletik bedeniyle, john krasinski, daha karşı konulmaz.
jim halpert & pam beesly |
ingiliz patron iki amerikan karakterin birleşimi gibi. michael scott ve ed helms'in canlandırdığı son sezon patronluğun tadına varan andy'nin yani. sahnelere atılmak için yanıp tutuşan bir david brent. başına gelenler ise gerçekten çok acıklı. durumunu bir türlü algılayamayışı ise daha da...
eğer amerikanını sevdiyseniz de kendinizi kötü hissetmeyin, ricky gervais'nin blessing'i üzerinizde, geçenlerde izlediğim bir röportajında amerikaya minnet duyduğunu söyledi, "biz bir iki bölüm bir şey çektik, onlar 9 sezon, sayelerinde zengin olduk," dedi e daha ne olsun.
bir de ben ingiliz ilk gösterildiği sırada ingilteredeymişim meğer. kendmi bir garip hisettim. birmingham'da erasmus yaparken the office'ten haberim yoktu tabii. eastenders'ın ise birkaç bölümünü izlediğimi itiraf edebilirim ev arkadaşlarımla. hatta onlardan birinin adı da dawn'du. hala dawn tabii kızcağızın adı. bazı şeyler hiç değişmiyor.
ha şuna da bakın, kovulduktan sonra tazminatını bu klibi çekmeye yatırıyor brent...