bu hafta vizyonda (30 aralık)




bu hafta vizyona en heyecanlı giriş ispanya'dan geliyor sevgili izleyiciler. sayın pedro almodovar'dan güzel bir yeni yıl hediyesi de diyebiliriz. the skin i live in/içinde yaşadığım deri (bence 'ten' olmalıydı), yani mayıs ayındaki cannes film festivalinde gösterimi yapıldığından beri beklediğimiz antonio banderas'lı 'pelicula' bu gün itibariyle az sayıda kopyayla da olsa, sinemalarımızda.

the future aynı şekilde ve hatta daha fazla bile heyecanlandıran bir filmimiz olma özelliğini taşımakta. bu hafta ki lecool'da şöyle dedim konuyla ilgili:

Me, You and Everyone We Know’u izleyip çok beğendiğimden beri Miranda July’nin bir sonraki uzun metrajlısının ne ve nasıl olacağını haklı bir heyecanla bekledim. The Future/Gelecek’in başrolünde yine sanatçının kendisi bulunuyor, hemen yanında ise: The New Adventures of Old Christine dizisinden hatırlayabileceğimiz aktör Hamish Linklater. Film, evlerine almaya karar verdikleri bir sokak kedisiyle birlikte hayata ve ilişkilerine bakış açıları radikal bir şekilde değişen Sophie ve Jason’a odaklanıyor. Ben, Sen ve Tanıdığımız Herkes’ten sonra aktör John Hawkes’un yıldızının ne denli parladığına tanık olduktan sonra, aynısının Linklater için de gerçekleşeceğini düşünmek işten bile değil…

new year's eve/yılbaşı gecesi geçen sene izlediğimiz valentine's day/sevgililer günü'nün gişedeki başarısı taklit edilmek üzere çekilmiş bol yıldızlı korkunç bir film. evet izlemedim izlemeyeceğim (hmm...) bu furya çok sevdiğim love actually ile başladı, holiday ile fena olmayan bir şekilde devam etti ancak sevgililer günü ve sadece fragmanından bile ne feci bir şey olduğunu anlayabildiğim yılbaşı gecesi az önce bahsi geçen iki filmle aynı cümle içinde yer almaması gereken yapımlar.

the nutcracker 3d/sihirli oyuncaklar. elle fanning'in hala çocuk rolünü oynarken görebileceğimiz muhtemelen son filmi. kadro kabarık, yapım renkli, yılbaşı ertesi mayhoşluğunda: neden olmasın...


haftanın güzel bir sürprizi daha var: kitchen stories'ini anlata anlata bitiremediğim norveçli bent hamer'in dilimize yeni yıl olarak geçen filmi hjem til jul karanlık ama temiz hüzünlü ve bir yandan da komik anlatımıyla izlenmeye değer bir yapım olacak gibi duruyor. filmin en azından ingilizce bir fragmanının bile yayınlanmamış olması yazık...

taylor lautner ile az sonra julia roberts'lı mirror mirror/ayna ayna'da izleyeceğimiz lily collins'in (pamuk prenses) başrollerinde oynadıkarı abduction/kaçış haftanın aksiyonu. 'hiç işim olmaz' isimli kategoride değerlendirmek üzere bir kenara ayırdığım filmde maria bello, alfred molina ve sigourney weaver gibi isimler de bulunuyorç herhalde paraya ihtiyaçları vardı...


bu arada gişede sherlock holmes ve mission impossible'ın hakimiyeti sürdüğünden, bu hafta gösterimi başlayan hiç biri de tozu dumana katabilecek ürünler değiller.