çoğunluk ve hiçbirşey

içinde kendimizden birşeyler bulma korkusundan olacak, filmin umutsuzluğundan ya da, babanın da oğlunun da ölmesini isteyecek kadar sıkılmak, filmden değil, hayattan, film çok güzel, daha doğrusu, çok 'tamam', çok 'gerçek': yemek sofrasının açısı mesela, eve her gelişlerinde oturup ayakkabılarını çıkarışları, mertkan'ın odasının hiçliği, müzikleri, telefonunun zili, pantolonu (çağan ırmak'a bir çift sözüm olacak, ama şimdilik boşverelim), annesi, annesinin sessiz ağlayışı, evin herşeyi içerdeki her türlü detay istikbal mobilya. mertkan'ın korkusu, topuklarının kıçına çarpışı, diskodaki ogün samast bereli genç... hiçliğe doğuş ve hiçliğe gidiş, başka hiçbir yola sapma ihtimali olmadan öyle dümdürek. çok fena sıkıldım, filmin kusurlarından değil, aksine, kusursuz yansıtışından bu hayatları, gerçekliği, bu gerçekliğe yakınlığımız, burnumuzun dibindeliği...

çoğunluğu gidin görün. ama hazırlıklı olun bu yüzleşmelere. çünkü çoğunluğun adı üstünde.