iki gün önce çok güzel bir film izledim: the social network



İtiraf etmeliyim ki David Fincher'ın imzası dışında beni heyecanlandıran birşey yoktu The Social Network ile ilgili. Bu da az değil tabii, hatrı sayılır bir ayrıntı. Bize Fight Club, The Curious Case of Benjamin Button ve Seven gibi filmleri armağan eden David Fincher'ın elinden çıkan bir hikayeye burun kıvıramazdım. Aslında çok iştahlı olmamamın sebebi, facebook. Filmi izlemek; hem sıklıkla kullandığım ve işime yarayan, ama bir yandan da varlığını bir türlü içime sindiremediğim bu organizmayı kabullenmek olacağından, adımlarımı dikkatli atıyordum. Sonuç olarak oldukça sıkıntılı başlayan günüm, filmin enerjisiyle doldu ve yine birşeyleri başarabileceğime dair inancım yerine bir kez daha geldi.

Öncelikle Jesse Eisenberg artık Michael Cera ile karıştırılmaktan korkmasın. (bu hataya ben de düşmüştüm Adventureland zamanı, film başladığı an bir terslik olduğunu farketmiş ama ilk 15 dakika boyunca da Michael Cera'nın bir yerlerden çıkmasını bekleyip durmuştum...) Kendisi Mark Zuckerberg tiplemesiyle bu lapsusu ortadan kaldıracağa benzer. Ağzından çıkan tüm kelimelere hakkını veriyor, giydiği bütün terlikleri yakıştırmayı biliyor, onlarla böyle hızlı koşabilmesine de hayran kaldığımı eklemek isterim.

bkz. terlik. ama burda durum başka aslında. filmi izlediğiniz zaman anlayacaksınız. biraz sabır.


yapım aşaması 1
yapım aşaması 2
Sitenin temelleri atılırken diyelim. Herşey bir kız yüzünden. Yine. Filmin konusu benim için sürprizlerle dolu olduğundan kimseye ipucu vermek istemiyorum. İzlenmeden de okunabilecek bir yazı olmasına çalışıyorum...

Filmin konusu merak uyandırıcı, son sahneye kadar olayların nasıl sonlanacağını merak edip durdum. Böyle güncel bir hikayenin gelişimini izlemek çok keyifli. Hepimizin içinde olduğu bir ağ'dan bahsediyoruz. Bizleri ve arkadaşlarımızı bir kenara bırakın, anne ve babalarımız bile 'arkadaş'ımız bu sistemin içinde.

Mark Zuckerberg'in Napster'ın Sean Parker'ıyla olan ilişkisi çok ilginç örneğin, hiç haberim olmadığı için belki de, bana daha da ilginç geldi. Zengin koca avcısı kızlara benzettim Sean Parker'ı ve rolünün altından pek de fena kalkmayan Justin Timberlake'i. (isminin sonuna inatla bir 'e' ekliyorum, ki bu da onu bir kıza dönüştürüyor-bkz ilk öpücük) Bu yine de filmin en zayıf halkası olması gerçeğinden kurtarmıyor onu ne yazık ki. Bir kere 'Justin Timberlake' ismi, bir markaya, bir stile ve çok sosyal bir figüre dönüşmüş durumda ve bu aslında Sean Parker tiplemesiyle ile ne kadar örtüşse de karakterin gerçekliğinden uzaklaştırıyor sanki izleyiciyi.
.. Parker'ın Mark'a, thefacebook'la mı yatıp kalkıyorsun? diye sorduğu anı çok sevdim. o noktada aslında tüm bu davalar anlamlarını yitiriyorlar çünkü. bu projeyle yatıp kalkan birisi varsa o


winklewoss'lardan biri. acaba hangisi.


gerçek winklewoss'lar



relationship status: a paranoid one


Filmin en heyecan ve ümit verici oyuncusunu/larını yakın zamanda 'Never Let Me Go'da izleyeceğimiz Andrew Garfield (Keira Kinghtley ve Carey Mulligan ile paylaşıyorlar başrolleri), hemen arkasından, Alice Harikalar Diyarında'nın yumurta kafalı ikizlerini fiziksel olarak olmasa da de ilgiç soyadları ve aralarındaki söz düzelloları itibariyle çok andıran, Winklewoss kardeşleri canlandıran (evet tek bir kişi) Armie Hammer, Divya Narendra rolünde ise, iki sene önce yaşamını yitiren çok sevdiğim Anthony Minghella' nın (The English Patitent, The Talented Mr. Ripley...)oğlu Max, çok güzel performanslara imza atıyorlar. Aslında ayrım yapmamalıyım, film ilk dakikasından itibaren bir başarılı performanslar yumağı, ve bunu bir vodvile dönüştürmeden yapmayı başarabiliyor David Fincher. Jesse Eisenberg'in ağzından çıkan herşey çok zekice yazılmış ve komik.

örneğin:
Gage (Winklewoss'ların avukatı):
Mr. Zuckerberg, do I have your full attention?
Mark Zuckerberg
: [stares out the window] No.
Gage
: Do you think I deserve it?
Mark Zuckerberg
: [looks at the lawyer] What?
Gage
: Do you think I deserve your full attention?
Mark Zuckerberg: I had to swear an oath before we began this deposition, and I don't want to perjure myself, so I have a legal obligation to say no.
Gage
: Okay - no. You don't think I deserve your attention.
Mark Zuckerberg: I think if your clients want to sit on my shoulders and call themselves tall, they have the right to give it a try - but there's no requirement that I enjoy sitting here listening to people lie. You have part of my attention - you have the minimum amount. The rest of my attention is back at the offices of Facebook, where my colleagues and I are doing things that no one in this room, including and especially your clients, are intellectually or creatively capable of doing. (Pauses)
Mark Zuckerberg
: Did I adequately answer your condescending question?


...
Yukarıda okuduğunuz bu diyalog kayıtlara geçmiş olmalı çünkü Zuckerberg'e Winkleeoss kardeşler ve Divya Narendra'nın açtığı davanın duruşmalarından birinden alıntı. Senaryo adına belki biraz toparlanmış mıdır, bilemiyorum, ama Mark Zuckerberg'in zekasının kıvraklığına ve ironisine hayran kalmamak da elde değil.

İşte bu sebeplerle cuma günü vizyona girecek The Social Network'ü izlemek için sabırsızlanın ve hiç gecikmeyin.

fragman 1.


fragman 2.


Filmin resmi web sitesine gitmenizde de fayda var, hele de youtube/dns ayarlarınız yapılı değilse ve fragmanları hala bir yerlerde izlemedinizse.