bu haftasonu bazı filmler izledim.


bu haftasonu fazla evde oturmaktan dolayı bir sürü vasat yapımla karşı karşıya kaldım.
en büyük şaşkınlığı jennifer aniston ve jason bateman'ın başrollerini paylaştığı the switch ile yaşadım. the switch'in şaşırtıcı yanı hiç de fena sayılmayacak bir film olması. her türlü klişeye ev sahipliği yapsa da, jason bateman'ın canlandırdığı karakterin 'karakteri' sayesinde bu sıradanlığın altından kalkmayı başarıyor. jennifer aniston her zamanki gibi, belki normalden birazcık daha iyi, mi?, hayır. jenerikte adını görüp sevindiğim jeff goldblum'un ise filme hiçbir katkısı yok ne yazık ki. juliette lewis de bu aralar tekrar hollywood'la ilgilenmeye başladı, en yakın arkadaş rolünde görüyoruz kendisini, bizim tiyatrocular nasıl dizilerde oynayıp para biriktirmeye çalışıyorlarsa kendi projeleri için, o da filmlerden kazandığını müziğe yatıracak olsa gerek. sonuç olarak hoş bir vakit geçirmelik sayabileceğimiz bu filmi izlemenizi tavsiye ediyorum. jennifer lopez'li the back-up plan ile uzaktan yakından alakası yok mesela, merak ettiyseniz şayet, sperm, donör, yalnız annelik mevhumları dışında tabii...



bu haftasonu izleyip izlettiğim diğer filmler sırasıyla: josh brolin'in başrolünü oynadığı çizgi roman uyarlaması jonah hex, aylar önce başlayıp nedense bitirmemeye karar verdiğim ve bir chuck palahniuk romanından senaryolaştırılan sam rockwell'li choke, her yerinden jim carrey fışkıran animasyon a christmas carol, john hurt ve elijah wood'un oynadıkları asla tavsiye etmeyeceğim the oxford murders, ha bir de indiana jones. aralarında en iyisi de oydu, hem de türkçe izlememize rağmen. raiders of the lost ark .
bir seanslık vakit var daha, bakalım neler olacak... (the wire?)