içinden the wire geçen bir fragman ve başka şeyler.

bugün the wire kotamı dolduramadım
izlediğim iki filmden ise sadece biri kayda degerdi.
ancak ikincisi öyle kötüydü ki, ilkinin fena bir film olmaması gerçeğini unutturdu. böyle olunca çok hüzünleniyorum.

iki film de randevu istanbul film festivali kapsamında izlendiler.
ilki danny boyle'un son coşkusu 127 saat, ikincisi ise, neden gitmeye karar vediğimi hala anlamadığım love and other drugs.
evet içinde love var. ve evet drug da var. o zaman tamam.
gitmeyin görmeyin özlemeyin.

127 saat ise gayet iyi.
dediğim gibi: coşkulu bir film.
boyle'un trainspotting günlerini hatırlayarak çektiği 'zor' sahneleri var yalnız, fragmanı izleyenler ya da aron ralston'ın hikayesini bilenler neden bahsettiğimi anlamışlardır. yine de öyle çok zorlamıyor bizi danny, kendisi en hollywood'lu ingiliz zaten. kraldan çok kralcı da diyebiliriz.
james franco rolünün hakkını veriyor.
ancak yine de kalbimiz yerinden oynamıyor.
oynaması mı gerekiyor? oynasa iyi olur pek tabii.

şu aşağıdaki fragman cedar rapids adlı filme ait. biraz ordan biraz burdan nerdeyse ezbere bildiğimiz bir senaryo. fragman da başarısız. ama dediğim gibi içinden the wire geçiyor ve benim de dikkatimi bu yüzden çekiyor.