(geçen gün) festivalde iki film birden izledim: 2. poupoupidou


jean-paul rouve ve sophie quinton çok başarılı oyunculuklar sergiliyorlar. sadece fotoğraflara bakarken bile içiniz cız ediyor filmi hatırlayıp da sayın izleyiciler.

i wanna be loved by you,
just you,
nobody else but you,
poupoupidou!



işte pupuppidu'nun (evet orada ikinci bir p daha olmalı dilimize çevrilirken bana sorarsanız) hikayesinin kaynağı some like it hot'ta yer alan o unutulmaz şarkı.


happy birthday mr.president!

filmi izlediğimiz sırada salonda hazır bulunan ve filmin adını daha iyi anlayabilmemiz için marilyn'in bu şahane şarkısını bizlere söylemekten çekinmeyen tatlı adam, filmi sevmemiz için -neredeyse- yeterli! arkasından gelen sahneler de öyle.

fransanın sibiryasında geçen hikayenin baş kahramanlarından biri de kar. belki biraz da bu yüzden marilyn ile paralel bir hayat yaşadığını düşünen ve bunu belgeleyen candice daha kırılgan...


filmde eşcinsellik, altı pek bastırmadan da olsa, çizilen bir detay.


david rousseau karakterinin hafif sakar halleri ve gerçekten ne düşündüğüne dair pek az ipucu veriyor oluşu, film boyunca asla acele etmeyen ama yolundan dönmeye de niyetli olmadığını belirten tavrı izleyici olarak kendimi ona yakın hissetmemi sağladı.


naomi watts'a ne kadar da benziyor öyle değil mi sayın izleyiciler?

dikkatli izleyicilerin gözden kaçırmadığı bir detay da filmin orasına burasına yerleştirilmiş 5 rakamlarıydı. film sonrasında yönetmene soru sormak konusunda değil ama kahkahalarımızı içimize atmaya çalıştığımız sıradan gelen soruya yönetmenin verdiği cevap hepimizin içini rahatlattı. marilyn monroe'ya sormuşlar, gece yatarken ne giyersin, sadece birkaç damla chanel no:5diye cevap vermiş. yönetmenimiz de 5 rakamıyla bunu kast edermiş meğer. (bu noktada doğru çevirinin önemini es geçemeyeceğim, ve bir kez daha moderatör esra'yı anacağım. kendisi etrafında olup biten herşeye öyle hakim ki, sorumlusu olmadığı bir dilin çevirmeninin eksikliklerini bile kapattı 13 nisan gecesi fitaş 4 numaralı salonda...)

yönetmen gerald hustache-mathieu'nun önceki filmlerini ve sıradakileri izlemek için sabırsızlanıyorum.

bir göz atın:



sırada: copacabana. festivalin açılışını yapan filmin, benim kapanış filmim olması ne kadar da hoş bir çelişki öyle değil mi sayın izleyiciler?