tatil sineması 1, 2...



les petits mouchoirs/küçük beyaz yalanlar ile başladık, bugün de susanne bier'in haevnen/in a better world'ü ile devam ettik teneffüsümüze sevgili seyirciler.

izleyici sayısının artması beni daha diktatör bir hale getirdi demokratik ortamı destekleyeceğine, yalnız itiraf etmeliyim şimdilik böylesi çok daha iyi gidiyor. seçimler yerinde, kimsenin şikayeti yok gibi. yine de özellikle in a better world sonrası bir aksiyon iyi gidecek gibi görünüyor...


benoit magimel'in film seçimlerinde geldiği noktaya hep şaşırıyorum. piyano ögretmeni bir tesadüf müymüş sadece?

guillame canet'nin yönettiği küçük beyaz yalanları izlemek için yaklaşık dört aydır bekliyorum. film fetivalinde kaçırmış ama hemen ardından ve hatta galiba sırasında filmi edinmiş olsam da bir türlü izleyememiştim. zamanlama doğru oldu, bu herkese ferzan özpetek'i hatırlatan filmi güle oynaya izledik. konstantrasyonumuz çalan telefonlar ve araya giren öğünler sayesinde oldukça düşük osla da filmin daha fazlasına da ihtiyacı yoktu zaten. izledik bitti. yetti. artmadı. akdeniz sineması diye adlandırılabilecek bir tür belki de karşımızdaki. benzerleri çok, reçete hep aynı. ferzan özpetek'i bolca çağrıştırıyor evet konusu ve kalabalık kadrosu itibariyle, ama özpetek'i bir kategori olarak görmekten yana değilim. çağan ırmak belki de daha çok. yani iyi değil şimdilik gidişat. ama canet güzel insan, bol bol da tecrübe edindi oyuncu olarak, dolayısıyla yönetmenlik konusunda görüş sahibi, yani geleceği var. istemezse de olmasın ayrıca geleceği üzülecek değilim onun için.


afişte nedense yer almayan filmin küçük oyunculari elias ve christian'a dikkat, nefes kesiyorlar her ikisi de.


in a better world'e gelirsek, vurdu kırdı geçirdi evdeki seyirciyi. film bu sene hem altın küre hem de oskarlarda en iyi yabancı film ödülünü kucaklayıvermişti. haketmemiş diyemeyeceğim sevgili kuzey sineması sever izleyiciler. bu danimarka filminde, tahmin ettiğimden daha sıcak bir iklimle karşılaştım.

pek alakasız ama sonra bir de bunu izleyin: the rum diary'nin fragmanı.
johnny depp hunter s. thompson'la ikinci buluşmasında içindeki korsanı açığa çıkartmayı ihmal etmiyor.