sabahları beyoğlu güzel olur, neden? geceden kalanlarla güne yeni başlayanların sessizliği hakimdir istiklale çünki.
sabah 09:15 gibi vardığımız atlas sineması yerine beyoğlu'nda beklemeye karar verdik bu sene sıramızı. gün bu mühim kararı vermekle başladı yani. üç kişi olmanın verdiği tüm avantajlarından yararlanan bir ekiptik: deniz, harika ve şeref. (helin ve burcu'yu ben ne yazık ki göremedim, ama bu önümüzdeki görüşmeyeceğiz anlamına gelmesin) annem harika atlas'in kapısında beklerken biz babamla beyoğlunu kolaçan etmeye gittik. baktık ki insanlar sakin sakin sandalyelerinde oturmakta, sıra daha insancıl, tamam dedik burası bizim kalemimiz.
ilk kan.
sıra gözümü korkutmadı, ne de olsa geçen sene bu macera takriben 11:3o gibi başlamış ve çoook daha uzun sürmüştü. yine de sıraya ilk giren sinemaseverin 7'den beri orada olduğunu öğrenince bologna'da oturma izni kuyruğunda beklediğimiz o medeniyet dışı zamanları hatırlamadım değil.
97, 98, 99. tüm servetini iksv'ye bağışlayan adam.
bazı bazı hızla ilerleyen sıra bazı bazı uzun molalar verdi. 99 adet bilet alan kişinin fotoğrafı bunun en önemli kanıtı. biletlerin hangi filmler ve hangi seanslar için bitebileceği ise benim tahmin etmemin çok kolay olduğu bir mesele. örneğin
emek'inki gibi karakteristik olmasa da beyoğlu'nun da bir büfesi var.
solsan sağa: şerafettin, harika zehra. mühim konular peşindeler.
sırada beklemenin o ince çizgisini severim. beklemek anını iyi dğerlendirebilirsin. ama herşeyin de bir sınırı vardır ve tam da o noktada sıra sana geliyorsa işte o zaman turnayı gözünden vurmuşsun demektir. biz de işte aynen böyle sıradaki vaktimizi film listemizin üzerinden geçerek değerlendirdik. benim tüm konsantrasyonum ebeveynimeydi. kendime daha çok bilet alabilirdim şu an düşündüğümde anlayabiliyorum bunu ancak...
izleyici yansımaları. oh la la.
arkamızdakiler. (the others)
kral ve kraliçe.
o orta noktaya geldikten sonra moralim yerine geldi ve sıranın sonunu görebileceğime dair inancımı geri kazandım. öngörülerimde yanıldığımı anlamam kısa sürse de o ufak pırıltılar insana iyi geliyor. güneşli bir günde erkenden sokağa çıkmak ve böyle keyifli bir aktivitenin içinde olmak mı yoksa işe gitmek için evden çıkacağın o son ana kadar yatakta uyumaya çabalamak mı soruları arasında yapacağım seçim hep bu yönde olmalı. bu da kendime not, kulağıma küpe olsun. cumartesinin geri kalanını ofiste geçirmiş olabilirim, ama sezarın hakkı sezara, fena bir gün sayılmazdı.
izleyeceğim filmler şunlar:
- oslo 31. august
- ömer beni öldürmek
- kaybolan kedi
- alpis/alpler
- cut
- poulet aux prunes/azrail'i beklerken
- terraferma/memleket
ebeveyn listesini ayrıca paylaşacağım.