le havre


geçen sene cannes film festivali'nde gösterildikten ve jüri özel ödülünü aldıktan tam bir yıl sonra bugün, le havre'ı izledim, izlettirdim.
taşradayım demiştim günün ilk saatlerinde hatırlarsınız belki.
aile meclisinde de sevgi ve ilgiyle karşılanan bu aki kaurismaki filmi hakkında birkaç kelam etmeyi sizlere borç bilirim.

öncelikle ben sayın kaurismaki'yi kuzeyin (söz konusu ülke finlandiya) wes anderson'ı ilan etmeye karar verdim. atmosfer yaratma konusundaki ustalığı ve inadı sayesinde kazandı bu kupayı. yoksa ben hiç sevmem birilerini birilerine benzetip diğerlerinin hakkını yemeyi.
kaurismaki'yi sevmemin en önemli sebeplerinden birisi yönetmenin ciddiyet ve sessizliğinin arkasına sakladığı muzipliği ve pozitifliğidir. the man without a past/geçmişi olmayan adam'da da aynı sessizlikleri doldurmayı bilmiş, suçlulara haddini bildirirken etrafta düznsiz ve karışık duran her şeyi yerli yerine yerleştirip tertemiz duygularla sinema salonunu terk etmemize yardımcı olmuştur.
insanları net ve kısa cümleler kurarak gülümsetmenin çok zor bir zanaat olduğuna inanıyorum ve birileri bunu başarabildiğinde içim umutla doluyor.

filmde marcel marx rolünde andre wilms, karısı arletty rolünde ise geçmişi olmayan adam'dan da hatırlayabileceğiniz kati outinen bulunuyor.
ayakkabı boyacısı marcel bir gün öğle yemeğini yemek üzere rıhtıma indiği sırada afrikalı mülteci bir çocukla karşılaşır. polisin yakın takibinde olan bu kaçağı aklından çıkaramaz ve akşam karşılaştıkları yere bir sandviçle geri döner...
ve olaylar gelişir diyerek özetimi burada bitireceğim. çok can sıkıcı olabilecek bu zamansız hikaye beklenmedik fakat yumuşak ve içinde yaşadığımız acımasız dünyanın gerçeklerine uzak dönüşlere sahne olacaktır.
şiddetle tavsiye etmekten geri durmuyorum. iyi geceler dilerim.


akordiyonları duyup kendinizi bir jean pierre jeunet filmi izliyorum sanmayasınız. (amelie, delicatessen...)