gidelim buralardan.



istanbul'a bağlı olmamızın, stokholm sendromu olarak da adlandırılabilecek hissiyatın, tek sebebi bu şehirdeki küçük mutluluklarımız.

bu şehirde doğup büyüyen ve sinemayı seven her küçük çocuğun hayran bakışlarına mekan olmuş görkemli emek sinemasının ardından, bu ritüelin vazgeçilmez bir parçası olan inci pastanesi de artık varlığını yitiren değerlerimizden.

sadece annemle babamın 'uludağ' (incide satılan ikinci en popüler tatlı) bağımlılıkları, rotalarını, yollarını uzatmak pahasına her istiklal caddesi günü inci'ye çevirmeleri dahi benim bu satırları yazarken çenemin hafifçe titremesi ve gözlerimin yaşlarla dolması için yeterli sebep.

incinin tarihini çok da net bilmiyorum, tek bildiğim kendimi bildim bileli orada olduğu, şahane atmosferi, lezzetli profiterolü, son yıllardaki tercihim ballı pastası (profiterolün teklisini çikolata yerine ballı olarak düşünün, zaten yemişsinizdir), işini bilen, sizi tanıyan ama asla laubali olmayan emektar çalışanları, üstünde yürümekten parıldamış zemini, hep dolu olması ama yine yer bulunabilmesi, gıcırdayan kapılarıyla yazın serin kışın sıcak bu şehrin dna'sının parçası...

büyülü inci pastanesi artık yok, çünkü birilerinin hep daha çok para kazanması lazım.

nar photos / mehmet kaçmaz