fragmandaki balina vakasını gördüğümden beri izlemek zorunda olduğumu biliyordum de rouille et d'os'u.
insanların hayatla tekrar barışabileceklerini görmek beni her defasında şaşırtıyor. kendimi onların yerine koyduğumda yaklaşımım çok daha ümitsiz, sabırsız ve yorgun çünkü.
ilk gösterimi cannes film festivali'nde yapılan film marion'un bağırmayan güzelliğini de bir kez daha gözler önüne seriyor.
sonuç itibariyle rust and bone (pas ve kemik) marion cotillard ve matthias shoenaerts'ın şahane performanslarıyla, acıklı hikayeyi mümkün olan en düz yoldan anlatmayı tercih ediyor çok da iyi yapıyor.
altın küreler'den oscar'a, en iyi kadın oyuncu dalında tüm ödüllere aday gösterilen cotillard'ın şimdilik hiçbir heykelciği kucaklayamamış olması da şaşırtıcı kanımca. şimdilik uzak batıda bir ödüle aday gösterilmeyen erkek baş rolümüze karşı takınılan tavrı ise anlayabilmiş değilim. matthias shoenaerts'ın yarattığı o dümdüz karakterden ben şahsen çok etkilendim. kendini süslemeye çalışmayan ne isterse onu yapan bir insan. kulağa ilkel gibi gelse de rahatlatıcı bir his bıraktı benim üzerimde...
film boyunca peşinizi bırakmayan 'az sonra kötü bir şeyler olabilir' hissi ise oldukça yıpratıcı... durmayın tabii, yine de izleyin.
fragman fransızca, ama bu sizin için bir engel teşkil etmeyecek, biliyorum.
insanların hayatla tekrar barışabileceklerini görmek beni her defasında şaşırtıyor. kendimi onların yerine koyduğumda yaklaşımım çok daha ümitsiz, sabırsız ve yorgun çünkü.
ilk gösterimi cannes film festivali'nde yapılan film marion'un bağırmayan güzelliğini de bir kez daha gözler önüne seriyor.
sonuç itibariyle rust and bone (pas ve kemik) marion cotillard ve matthias shoenaerts'ın şahane performanslarıyla, acıklı hikayeyi mümkün olan en düz yoldan anlatmayı tercih ediyor çok da iyi yapıyor.
altın küreler'den oscar'a, en iyi kadın oyuncu dalında tüm ödüllere aday gösterilen cotillard'ın şimdilik hiçbir heykelciği kucaklayamamış olması da şaşırtıcı kanımca. şimdilik uzak batıda bir ödüle aday gösterilmeyen erkek baş rolümüze karşı takınılan tavrı ise anlayabilmiş değilim. matthias shoenaerts'ın yarattığı o dümdüz karakterden ben şahsen çok etkilendim. kendini süslemeye çalışmayan ne isterse onu yapan bir insan. kulağa ilkel gibi gelse de rahatlatıcı bir his bıraktı benim üzerimde...
film boyunca peşinizi bırakmayan 'az sonra kötü bir şeyler olabilir' hissi ise oldukça yıpratıcı... durmayın tabii, yine de izleyin.
fragman fransızca, ama bu sizin için bir engel teşkil etmeyecek, biliyorum.