dün istabul böyle çirkin manzaralara sahne oldu.
emek sinemasının yıkılmasını protesto etmek için bir araya gelen sanat, sinema ve genel olarak 'istanbul' severler polis tarafından tazyikli suya, biber gazına, türlü tartaklanmalara maruz kaldılar. aslında tek istedikleri seslerini duyurmaktı. taşkınlık yapmadılar. terbiyesizlik etmediler. kimseye el kaldırmadılar.
annelerinin ve babalarının, hatta anneannelerinin de zamanında film izledikleri bir salonda onlar da kendi çocuklarına film izletmek istediler. çünkü alışveriş yapmak için gidebilecekleri onlarca alışveriş merkezleri zaten vardı. salonun neresinde otururlarsa otursunlar ekranı rahatça görebildikleri, izledikleri filmin tadını sonuna kadar çıkarabildikleri, içi hatıralarla dolu bu sinema salonunun yıkılmasını istemediler. istemedik. ben dün orada değildim, uzaktan bakıp önce şaşırmakla ardından da tiksinmekle yetindim. hala şaşırıyor olmak da saçma aslında, belki de bir yandan hala ümidimiz olduğunun göstergesidir...
yıllardır basın gösterimlerinde ve başka her türlü sinema etkinliğinde karşılaştığım altyazı dergisi yazarı berke göl, göz altına alınan göstericilerin simgesi.
polisin artık kudurmuş seviyede olan öfkesi anlaşılır gibi değil. geçtiğimiz hafta sinema yazarı atilla dorsay'ın tartaklanma haberinden sonra dün yaşananları öngörmeliydik belki de. dorsay bugün okurlarına ve gazetesi sabah'a veda etti, ne de olsa emek yoksa ben de yokum demişti. veda edebilmenin ve sözünde durmanın zorluğunu da en iyi biz anlıyoruz. yazıyı okumak için tıklayın.
fotoğraflar: nazım serhat fırat