soldan sağa; metin coşkun, mert fırat, emre karayel, tuna kırlı, onur ünsal, cihan ercan, timur acar |
erkek tarafı aslında bir tiyatro oyunuymuş (testosteron).
bu sabahki basın gösteriminde yalnız değildim, eski bir çalışma arkadaşım zeynep konuya açıklık getirdi, sağolsun. (basın bültenini okumadan filme gidersen olacağı budur annem)
film başladıktan sonra anladım ki zaten başka bir açıklaması da olamazmış tüm bu karmaşanın.
sanırım daha onuncu dakikasından itibaren salondan çıkmanın hayalini kurmaya başladım.
ama ben vazgeçmem. yarısında çıktığım tek film seneler önce ya kent ya da site sinemasında izlediğim, yok yok site'ydi, 1996 yapımı john travolta'lı michael'dı. şimdi baktım da nora ephron'un yazdığını gördüm senaryosunu. neyse, ondan da çıkmak isteyen ben değildim zaten, kendi başıma olsam bitiriridim kesin. nitelik'ten çok nicelik mi kazanıyor bünyemde acaba? neyse, ben bitirmenin önemine yine de ve hala inanıyorum.
erkek tarafı kulağa amerikanca'dan çevirme gibi gelen uyumsuz diyalogları, bağrışı çağrışı, nedense her şeye ağlayarak tepki veren erkek kadrosu, mert fırat'ın ısrarla ceketinin üzerine kıvırdığı manşetleri, bir türlü tutturamadıkları kan rengi (filmde bir üstü boyayla kırmızıya bulananlar bir de dövüşme sonrası ağzı burnu kanayanlar var ve herhalde bir karışıklık sonucu her iki gruba da aynı boya uygulanmış), uzatılmış, hiç bir yere varmayan, izlerken acı çekmenize ve kendinizi perdedeki aktörlerin her biri adına utanç içinde hissetmenize neden olan bir senaryoya sahip.
son sahnedeki maximum flamaları da cabası. daha az göze sokmanın yolu yok muydu sponsorluk durumunu acaba?
yine de belki oyunu izleyenlerdensinizdir, belaltıyla fen bilimleri arasında gidip gelen eşsiz senaryoya ve ezber diyaloglara bir kere daha tanık olmak istiyorsunuzdur, a oyunculuklar yine de kurtarabilir dersiniz, ama kardeşim, iki saat sürüyor. 120 dakika. tam tamına. değer mi? tüm patlamış mısırlar adına: hayır.