pazar itirafı

sabaha george'un telesekreter mesajıyla başladık; 



cheers'in melodisi üzerine evde olmadığını anlatan bir mesaj kaydeden george tabii ki evdedir ve kendi sesine vücut diliyle eşlik etmektedir. kendisinden ayrılmak istediğini anladığı ama yüzleşmek istemediği, zaten nasıl birlikte olabildiklerine de bir türlü inanamadığı kız arkadaşı aradığında karaoke yaparcasına omuzlarını oynattığı sahneyi eminim bugün birkaç kere daha izleyeceğim.


believe it or not,
george isn't at home
please leave a message after beep;
i must be out,
or i'd picked up the phone
where could i be?
believe it or not, 
i'm not home.

ama asıl mesele bu değil. geçtiğimiz hafta gündemimiz bakan oğullarının rüşvet skandalıyla karıştığında ortalıkta şu aşağıdaki fotoğrafın gezdiğini eminim siz de görmüşsünüzdür. breaking bad'i henüz izlemeye başlamış birisi olarak saul denince aklıma gelen tek kişi CIA ajanı saul berenson'dan başkası değildir ve iş çözücü olarak da gördüğüm için kendisini, durumu hiç sorgulamadan bahsi geçen saul'un berenson olduğundan emin olmam doğaldı. (evet öyleydi!) 


sen en iyisi saul'u ara!
sonra bir aydınlanma yaşadım. sabah breaking bad'in ikinci sezonunun sekizinci bölümüne geldik ve ve şununla karşılaştım. fazla söze gerek kalmadı. sedacım, burdan da, bir kez daha, sevgilerimle.