sabah sabah: zengin kız fakir oğlan, ya da kısaca: eleni (melodik)

saadet aksoy çok güzel bir kız.
ama biraz zayıflamış.
husumetten söylemiyorum,
nutella'ya abanmasında sorun yok,
rahat bırakmalı kendini.
türker inanoğlu'nun isminin yönetmeninkinden (erol özlevi) daha belirgin olduğu ve hep bir yerlerinden hülya koçyiğit'in çıkacağını sandığım bir filmimizi izledim bu sabah.
türk filmlerine hep bir burnu havada girdiğimden ve çoğu zaman ne yazık ki haklı çıktığımdan yine öyle bir haldeydim. sonra biraz utandım, fena da gitmiyor dedim. kostümlere, makyajlara saçlara bir kılıf bulamadım. herhangi bir ekranda ilk defa izlediğim tolgahan sayışman'ın oyunculuğuna da keza. ama işte filmin bir türlü bitmeyen o son 40 dakikası boyunca işler arap saçına döndü. bu arada yıl 1964, rumlar sürülüyor daha önce hiç görmedikleri memleketlerine, anayurtlarından söküle söküle. devlete bir güzel geçiriyor film bu esnada, bunlar hep iyi güzel, babalarımızdan dinlediğimiz bu üzücü hikayenin (ben çok dinledim en azından tophaneli bir babanın kızı olduğum için) gerçekçi görünen bir yansıması. kızımız eleni, oğlumuz sedat, büyükada'da tanışmışlar, birlikte büyümüşler, aşıklar, ama sınıf farkı var. sonra işte araya bir de kıbrıs filan girince iyice imkansızlaşıyor mesele. ne diyordum, o son 40 dakika boyunca atina'ya gidiş gelişler ve 'bir yazarın gündüz düşleri' sekansıyla tavan yapan kaz dağları manzarası, tolgahan'ın favorileri, saadet'in morticia addams makyajı filan derken biz kopup gidiverdik.

her anlamda gecmişe bir yolculuk olan 'sürgün' bu cuma, 20 aralık'ta, vizyona girecek.