#girlcrush #geçolsungüçolmasın #dokuzbuçukhafta #moststylishmovies


hashtaglerle yaşadığımı biliyor muydunuz?
peki ya dokuz buçuk haftayı ilk kez geçen cumartesi günü izlediğimi?
neden bilmiyorum, bir süredir aklımdaydı. cumartesi yeniden gelince, aslında izlenecek onca yeni (film, dizi) varken, ama vaktim de bolken, neden olmasın dedim.
evet seksi bir film, evet mickey rourke bir zamanlar meğer ne yakışıklıymış, evet john ve elizabeth'in ekran kimyaları ne biçim tutmuş; ama tüm bunları dışarda bırakan çok daha önemli bir şey var ve o şeyin adı kim basinger.

estetik müdahaleden geçmiş uzuvlara biraz takık olduğumu hiç gizlemedim, basinger'da en az biri (memelerle birlikte belki bir ikincisi de) mevcut, ama bu hiç önemli değil, nordikleri kıskandıran sarışınlığıyla, muhteşem gardırobuyla, mağrur bakışları ve atletik vücuduyla beni sinir etmeyi başardı.
1. sarışın olsam olmaz mı diye düşündüm. (o kadar olmaz ki, ne siz sorun ne ben söyliyim)
2. en azından kaşlarımın rengini açsam dedim, ama o da olmaz, kırçıllı filan olur, sonradan nefret ederim, gerek yok.
3. boyumu uzatmama imkan yok 33 yaşımdan sonra, boşuna hayal kurmayayım, gerçi baktım 1.69muş kim, eh neredeyse aynı sayılırız, oradan bir puan yazabilirim haneme.
4. gardırop. o gardırop için elimden geleni ardıma koymamayı başarabilirim. her şeyi görünürden bir beden büyük alabilir erkek reyonundan alışveriş yapabilirim, sonuç ne kadar basinger olur bilmiyorum ama denemeye kesinlikle değer.

asıl soru şu mu peki: bir araya gelecekler mi? john elliye kadar saymayı bitirdiğinde elizabeth kapısını çalacak mı?
bence hayır.
iki senaryo var;
1. kapıyı çalan elbette elizabeth olmayacak. yepyeni bir kol saatiyle john bulacak elizabeth'i, en gizli, en ücra bir köşede, ve diyecek ki beni artık günün her saati düşünmeni istiyorum.
2. john saymaya devam edecek, ama sesi gittikçe kısılacak. herkes kendi hayatına devam edecek. günün birinde karşılaşmayacaklar da. (çünkü bağzı insanlarla hiç karşılaşılmayabiliyor dünya ne kadar küçük olsa da, şaşırtıcı ama gerçek)

bir başka durum da tabii filmin 50 shades of grey/grinin 50 tonu'na ne denli ilham vermiş olduğu. twilight'ı filan geçin, this is the senaryo. anastasia'yı seattle'lı yapmakla, yaşını küçültmekle olmaz, mickey rourke'tan daha christian grey biri yok şurda.

şimdi sizleri kim basinger'la baş başa bırakıyor, aradan çekiliyorum.