bu hafta vizyonda: 12.12.2014



bu hafta vizyona giren filmlerden üçünü sinemada izleme şansını bulabildiğim için size ağırlıklı olarak onlardan bahsetmem mantıklı sayılacaktır. ve öyle de yapacağım. evet.
sevgiler,
d.



exodus: tanrılar ve krallar, yıllar önce steven spielberg'in çektiği mısır prensi/prince of egypt'in film versiyonu. tabii yani aslında değil ama konu aynı. hikayenin ilerleyişi de öyle. denizin yarılması, çekirgelerin istilası, timsahların nildeki kan gövdeyi götürme görüntülerini geçin, özellikle de filmin başındaki savaş sahneleri bir şahane. öyle güzel giriyorlar ki birbirlerine ordular. nilden su yerine kan akmasını daha etkileyici kılmak için mi bilinmez, filmin geri kalanındaki hayli sert dövüşlerde kan neredeyse hiç görünmüyor dikkat ettim. bir de bale filmi çekmeye başlamadan, kurandı tevrattı incilik ilk beş bölümüydü derken bütün kutsal kitapları devirmiş. filmde bale halkının özgürlük mücadelesini vermeye çalışan musa'yı, moulin rouge ve the great gatsby gibi filmlerden gözünüzün ısırdığı ve burada hayli tanınmaz haldeki joel edgerton ise mısır kralı ramses'i canlandırıyor. ha bir de sinek ısırıklarını çok sevdim, eklemek isterim...


haftanın bir diğer enteresan girişi ise rimolar ve zimolar, kasabada barış. film türkiyenin ilk kukla filmi, ama bunu zaten geçtiğimiz haftalar boyunca emnim pek çok gazete başlığında okumuşsunuzdur. seslendirenlerin hepsi çok ünlü, ezgi mola'dan janset'e, yekta kopan'a dek bir sürü iyi oyuncu bu çok sevimli yaratıklara hayat veriyorlar. ama onlara asıl hayat veren filmin yönetmen ve yapımcıları yonca ertürk, nermin er ve ismet kurtuluş elbette. filmle ilgili daha ayrıntılı bilgileri onalrla yaptığım röportajdan okuyabilirsiniz. çocuğu olanların filmi gidilmesi gerekenler listelerinin başına koymalarını ise şiddetle öneriyorum! 


özgürlük dansı/jimmy's hall ken loach'ın sanırım kendinde olmadığı günlerde çektiği bir filmi. filmin hayli dokunaklı ve aynı zamanda da komik sahneleri var. irlanda'da küçük bir kasabada 30'larda geçen film, 10 yıl sonra kaçarak gittiği new york'tan ülkesine dönen jimmy'nin aradan o kadar zaman geçmemişcesine aynı yobazlıklarla savaşını anlatıyor.

fakat müzeyyen bu derin bir tutku'yu muthiş başlığı ve erdal beşikçioğlu yüzünden görmek istiyordum. göremedim. o yüzden hakkında bir şey diyemiyorum, ama duyduğuma göre fena değilmiş. :)


bu hafta ayrıca: bire bir; kırımlı; safari macerası; yağmur: kıyamet çiçeği