bugün neler izledim: the cut, fatih akın

nazarat manukyan ve ikiz kızları lusine ve arsine
beklentim düşük girdim salona.
film uzun olacaktı, bu canımı sıkan ilk konuydu, tam 138 dakika.
venedik'ten karışık sesler yükselmişti. akın başından büyük işe kalkışmış, hollywood filmi yapmaya çalışmış diyorlardı. ermeniler neden ingilizce konuşuyor onlar dışında her ırk kendi dilinde konuşurken film boyunca, diyorlardı. rakel dink salondan ağlayarak çıkmıştı, bu iyiye işaretti ama yeterli miydi?

bu denilenlerin hepsi doğru.
ortada izlenebilir, başından sonuna akıcı bir film olduğu da öyle.
tahar rahim iyi bir oyuncu, ama ekrandaki görüntüsü beni bir türlü tatmin etmedi. gözümde bir babaya dönüşemedi, o role nedense bir türlü bürünemedi.
karakterini de çok sevmedim, çocuksu buldum, evet büyüdü belki de sonra, çoğunluğa uymamayı öğrendi ama...
nazarat'ın sessizliğini sevdim en çok.
filme çok şey katmış ana karakterin konuşamıyor oluşu.
karısının adının rakel oluşu da dink ailesine bir saygı duruşu niteliğinde akın'dan.
uzun bir yol hikayesi bu, umutsuzlukla başlayan, belirsizliklerle dolu, mardin'de başlayan ve ruso, kuzey dakota'da son bulan.
the cut/kesik sinemada görmeniz gereken filmlerden. uzunluğu da korkutmasın ayrıca, kesintisiz izlemeyi tercih etsem de sabahları zor olabiliyor bazı bazı.