bu hafta vizyona bazı önemli, bazı komik, bazı yerli, bazı uluslararası, bazı biyografik filmler giriyor. buyrun, birlikte göz gezdirelim.
☛
bay turner. meşhuuur ingiliz ressm william turner'ın son 25 senesine odaklanan mr. turner tam bir oyunculuk şaheseri. şahsen resim sanatına da ilgi duyan ve turner'ın işlerinden haz alan biri olsam da 150 dakikalık filmin ortalarına doğru uyumaktan kendimi alamadım. bu kadar dürüst olmasam ne kaybederim, muhtemelen daha az. ben biraz uykusuzum haftalardır, bahanem de yok değil yani. bir türlü düzene giremedim, bu hafta sonundan sonra inşallah. uyku filan bir kenara film en az bir yarım saat kısalabilir. ben bir de sesle ilgili sorun yaşadım ama bu da benim şahsımla ilgili bir durum. turner'ın babasıyla ilişkisine bayıldım. bir de filmin görüntülerine. turner o güzel flu tablolarını ortaya çıkarmadan önce çok güzel yerlerde gezip dolaşmış. sonra da sineğin yağını çıkarırcasına yorumlamış bu kısa seyahatlerini.
foxcatcher'ı beğendim. ama sonra filmde channing tatum'un canlandırdığı mark schultz: 'gerçek bir hikayeden esinlenilmiştir' ibaresinin esinlenme bölümünün sınırlarının sonsuz bir şekilde genişletilmiş olduğunu öne süren, öne sürmekle de kalmayıp gerçek hayat ve film arasındaki farklılıkları bir bir açıklayan bir liste yayınladı (burada görebilirsiniz). benim de hevesimi kursağımda bıraktı. sonra durup düşündüm gerçekleri ne kadar önemsediğimi, ve bu gerçeklerin filme olan yaklaşımımı ne kadar etkilediğini, meeeh dedim. oyunculuklar çok iyi. steve carrell, channing tatum ve mark ruffalo. sırasıyla böyle oyunculuk beğenim.
üç kağıtçı mortdecai komik ve hızlı olması gereken türünün fena olmayan bir örneği. özellikle mortdecai yani johnny depp'in los angeles'taki standard otel'de hispter'larla asansöre bindiği bir sahne var ben orada çok güldüm. hatta #negüzelbirsahnemizdinsen'de yayınlayabiliyim diye aradım, ama bulamadım. yakında bulur paylaşırım. depp ve paltrow karı kocayı canlandırıyorlarmış, ben film başlayınca öğrendim ve çok korktum, ama fena olmamışlar. bir de şöyle bir şey diyor gwyneth paltrow filmin bir yerinde (hani çok da spoiler vermiyim diye): 'insan aşık olduğu kişinin karısı ya da kocası olduğunu anlayınca nasıl da şaşırıyor değil mi' ben buna da güldüm, hatta beğendim ve onayladım. umarım daha uzun yıllar onaylamaya devam ederim. neyse. filmde ewan mcgregor ve daha da önemlisi paul bettany'nin de olduklarını söyliyim. hatta bettany ve depp arasındaki kimya paltrow'lakinden daha iyi. pazar sabahı filmi tam işte daha fazla kurcalamayalım.
ben henüz izlemedim, bu yüzden hem size hem de kendime tavsiye ediyorum timbuktu'yu. film oscar'larda yabancı dilde en iyi film'in en güçlü adaylarından, yani zaten sadece beş film aday da, neyse. moritanya ülkesinden ben bu film sayesinde haberdar oldum mesela, bana bir şey öğretenin bin yıl kölesi olur muyum, olurum. biraz pazarlık da ederim tabii konuyla ilgili.
bu hafta ayrıca polis akademisi'nin mehmet ali erbil'li yerli versiyonu, yapışık kardeşler, engin günaydın'ın izlemeyi istediğim içimdeki ses'i, yedi cüceler ve jeff bridges ile ben barnes'ın birlikte rol aldıkalrı yedinci oğul vizyona giriyorlar.