yılın ilk haftası!



2 ocak günkü vizyon filmlerini yazmadan önce bir uyarıda bulunmak istiyorum.
kayıp çocuk/the captive'i izlemeyin.
düşündükçe nasıl sinirleniyorum anlatamam o filme.
hatta bu ayki marie claire yazımı filmi izlemeden göndermem gerektiğinden, orada yer almış bulundu, sanki tavsiye ediyormuşum gibi oldu, aman diyim.


film sanki montajı tamamlanmadan önünüze konmuş gibi. atom egoyan diyorsunuz, yapmıştır iyi bir şey diyorsunuz. sonra durup düşünüyorsunuz bu güven de nereden geliyor ki diye, fark ediyorsunuz da hiç de öyle içinizde yer etmiş bir şey yönetmemiş bu adam. ama izlediğiniz her film içinizde yer edecek olsa içinizde yer de kalmaz zaten. şöyle gerilimli anlar yaşayalım, ailesinden ayrı düşen kız çocuğuna, çoçuğundan ayrı düşen ebeveyne üzülelim, iki dakka kendi hayatımız dışında başka bir şeylere konstantre olalım diye oraya oturup kendinizi bir sinir küpü halinde buluyorsunuz. yönetmen sizinle düpedüz dalga geçiyor! takip etmekte zorlanıyorsunuz, öyle çok öyle anlamsız boşluklarla dolu ki film, yok diyorsunuz, burayı da mı ben dolduracağım... ryan reynolds'ı zaten sevmem, hala da sevmiyorum. ve atom egoyan, çok şık, akılda kalıcı, markalı bir ismin var ama bir daha ki filmini üfleyerek o da belki izlerim, bilgine!


bu haftanın en beğendiğim, en içtenlikle tavsiye edeceğim filmine geldi şimdi de sıra. yabancı dilde en iyi film kategorisinde oscar aday adayı olan mısır adası/corn island gürcü, çek cumhuriyeti, macar, almanya, fransa, kazakistan ortak yapımı. başrolünde ilyas salman oynuyor, evet yanlış duymadınız. ilyas salman. kendisini en son 'gece'de izlemiş pek de etkilenmemiştim, o gün bugünmüş, daha doğrusu geçen hafta perşembe, basın gösterimi zamanı. gürcistan'ın bir bölgesinde her yıl yağmurlar dindikten sonra gölün üzerinde toprağı pek verimli adacıklar oluşurmuş, civarın çiftçileri de bu adaların üstünde toprak neye elverişliyse anlar, onu yetiştirirlermiş. sessiz, sakin, dümdüz bir film. sonu biraz ıslak yanlız, sokakta güneşi görünce baya bir sevinmiştim. siz güneşin ne olduğunu hatırlıyor musunuz? parlak böyle, sıcak, yuvarlak bir şey...



sonra da benim ev sinemasında izlemekten sıkıntı duymadıklarımdan, hatta dvd'si çıktıktan sonra eminim bir kez daha izleyeceklerimden müzede bir gece: lahitteki sır giriyor cuma günü vizyona. çoluklu çocuklu izlenebilesilerden, neşeli, hızlı, robin williams'lı filan. tam patlamış mısırlık, kafa dağıtmalık, ayrıca efektler çok iyi.



bu hafta bir de nicole kidman'la colin firth'ün başrolünde oynadıkları uyuyana kadar/before i go to sleep giriyor vizyona. ben uzun süredir merakla bekliyordu bunu, şu an sanki braz pat diye geldi gibi oldu vizyon tarihi ama itirazım yok tabii. nicole kidman'ı yeniden çok beğeneceğim günlerin gelmesini heyecanla bekliyorum ve ona bu fırsatı tanıyorum.


haftanın diğer filmleri ise hep yerli: sınırın rüyası, bir gece, tut sözünü.