bu hafta vizyonda: 20 şubat 2015



şubata da 2015'e de alıştık da, bu ülke uymadı bize bir türlü sevgili izleyiciler. her gün bir başka saçma haberle uyanıyoruz güne. bu yıllardır böyle evet, ama artık ümitsizliğe kapılmaya başladım ben galiba. insanların dinmeyen öfkesi çaresiz hissettiriyor. başka ülkeleri günlerce meşgul edecek ciddiyette meseleler bizde çerez misali tüketiliyor. cuma bir kız öldürülüyor, tecavüze kalkışanlarına karşı koydu diye, babası oğluna yardıma gidiyor, 'kız öldürmeye yardıma' gidiliyor... dün gece gazeteci nuh köklü 'kar topu oynarken' bir esnafı nedense çok kızdırıyor, esnaf onu bıçaklıyor. arkadaşları hastaneye götürürken bilinci hala yerinde: 'ölmek istemiyorum, bunun bir rüya olmasını diliyorum' diyor. boğazımızdaki yumrular geçmek bilmiyor, yutkunamaz olduk sevgili izleyiciler. bir arkadaşım sadece iyi haberlerin verileceği bir site kurma fikrini yeniden gündeme almaktan bahsetmiş facebook'ta bugün, bence müthiş bir fikir, ama okurken, bugunnelerizledim.com da öyle bir yer değil mi zaten diye düşündüm. biraz taraflısı tabii. sonuçta sadece 150 milyon dolar bütçeli işlerden bahsettiğimiz zengin bir yer burası, ortalama tabii, yoksa bağımsızları kayırıyoruz sıkça. ☺ neyse, hadi, işimize bakalım, başka yerlerde sıkılıyoruz bol bol nasılsa...

bu hafta vizyona yine oscar koşuşturmacasında adı geçen, ya da geçmediğine bozulan bazı filmler giriyor. buyrun.
roger ebert, bu defa senin için geliyor: 



roger ebert & gene siskel

haftanın kalbime en çok sahip olan filmi dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü ve tek pulitzer ödüllü film eleştirmeni rogert ebert'in hayatının anlatıldığı life itself / hayatın kendisi. gazeteci ve sinema yazarı ebert 2013 yılında ayrılmıştı buralardan. son anına dek de çalışmıştı. film sayesinde öğrendim ne kadar uzun süre hasta ve sessiz kalmış olduğunu. boğazında fark ettiği bir yumrunun kötü huylu olduğu anlaşılınca kendini yazarak ifade etmesi zorunluluğa dönüşmüş. 53 yaşındayken evlendiği karısı hep yanıbaşındaymış. kedi köpek gibi itiştikleri, kendi gibi sinema yazarı dostu gene siskel'le ilişkileri ise filmin beni en çok içine alan tarafı oldu. hastane kısımları can sıkıcı, ama gerekli, çok güzel bir biyografik belgesel izlemek üzeresiniz, izlemeyi düşünüyorsanız tabii...


antoine-olivier pilon bu ay xoxo the mag'de, ay bitmeden edinin derim

mommy genç kanadalı dahi yönetmen xavier dolan'ın yabancı dilde en iy film oscar'ına aday olması beklenen ama olamayan, ama bunu çok umursamasa oalcak çünkü cannes'da büyük jüri ödülünü nasılsa jean luc godard'la paylaşmış filmi. ben filmekimi'nde izlemiştim, dolan duygusal hikayeler anlatmayı seviyor. anneleriyle özel ilişkileri olan bir şekilde farklı / sorunlu oğlan çocukları özel ilgi alanında. siz de izleyin.





the imitation game  / enigma o çok bildiğimiz şablon üzerinden ilerliyor. çözülmesi gereken bir mesele. onu çözebilecek aksi bir dahi. o dahinin kendini kanıtlama ve hatta sevdirme süreci. patlak veren başka sıkıntılı detaylara ragmen elde edilen basari. filmin kendisinin hassasiyet uyandıran bir tarafı yok. ama hikayenin gerçek bir hikaye oluşu, cumberbatch'in canlandırdığı alan turing'in de aralarına dahil olduğu onbinlerce kişinin, dünyanın şimdilerde en ileri görüşlü memleketlerinden biri rolünü üstlenmiş ingiltere'de bile cinsel tercihlerinden ötürü çok yakın bir zamana dek bu kadar zalimce cezalandırılıyor oluşları, çok sevimsiz. benedict cumbebatch tabii ki çok iyi. ama işte, onun iyi oluşu bile bu kalıpların içinde, bana sıkıcı geldi.





into the woods / sihirli orman'ı sonuna kadar izlemeyi başaracağımı hiç beklemiyordum. ama hiç de zor olmadı. meryl streep'in oradaki rolüyle oscar'a aday olduğuna inanamıyorum. müzikale dayanamıyorum ama merak da ediyorum diyenler pazar sabahı izlemeyi düşünebilirler. bilmiyorum, sesli düşünüyorum ben de. (bildiğiniz bütün masalların birbiriyle ilintili olduğunu düşünün, sonsuza dek mutlu yaşamışlar kısmının da içinin deşildiğini, yani bakalım daha sonra gerçekten neler olmuş diyor into the woods. aslen pek gişeli bir broadway oyunu. şarkılar, türküler...)




içinde çok ilgimi çeken bir aktör olmasına rağmen, garrett hedlund, unbroken / boyun eğmez'i hiç merak etmiyorum sayın hakim, ne yapsam? american sniper / keskin nişancı'yı da öyle... üzgünüm clint eastwood, üzgünüm angelina jolie. yok ya pek de üzgün değilim aslında.

                                                                                
bu hafta ayrıca: ali kundilli ve beni sen anlat da vizyona giriyor.