34.




Bu sabah kalkacağım, fazla oyalanmadan evden çıkıp Taksim dolmuşlarına doğru yürüyeceğim, yetişme telaşım olmadığından dolmuşun hemen dolmasını kafama takmam gerekmeyecek, bazen dolmuyor, insan çok geriliyor, diğer yolcuları süzmeye başlıyor, acaba o bir türlü dolmayan iki koltuğun parasını bölüşsek de bir an önce yola koyulabilsek diye, ama bilmiyorsun, belki de o sırada çıksan daha çok trafiğe takılacaksın, kısmet diyorsun. Gümüşsuyu'ndan önce meydana oradan da İstiklal Caddesi'nin girişindeki Akbank Sanat binasına doğru ilerleyeceğim. Bir zamanlar çok yakın bir arkadaşımın çalıştığı ve o yüzden sık sık ziyaret ettiğim bu binanın girişinde görevli, pek beyefendi bir insan olan Şenol ağabeyle selamlaşacağım, hal hatır soracağız birbirimize, içten bir şekilde gülümseştikten sonra kolay gelsin deyip asansöre doğru ilerleyeceğim. Hedefim dördüncü kat. Orada beni İstanbul Film Festivali kitim bekliyor. Kitin içinde basın gösterimlerini takip etmemi sağlayacak kimlik kartım beni en çok enterese eden belge. Filmlerin kaç tanesini izleyebileceğim bilmiyorum ama deneyeceğim. Tanımamazlıktan gelmeniz konusunda ise hala ciddiyim.

ð


Gelelim festivalde izlemeyi heyecanla beklediğim filmlerin hangileri olduğuna. Bu yıl heyecanımı yoğun iş temposu yüzünden son ana kadar kursağımda bırakmam gerektiği bir gerçek, beklenmedik bir anda yakalandığım bu sıkı tempo hayatımın gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçmesine vesile oldu, ah o zaman sinema salonları benim neyime öyle değil mi? Kendi filmini kendi yapmıştı nasılsa (gülüyor). Her neyse, festivalin listesi kalabalık, 200'e yakın film var, çoğunuz biletleri çoktan aldınız, ama geçen seneki o Akbank reklamı gibi, işten kaçıp kaçıp seans yakalamaya çalışacağınızı ve bunların bir kısmının da hangi film olacağına son anda karar vereceğinizi siz de ben de biliyoruz.

Karşımıza daha önce MagnoliaThe MasterPunch Drunk Love ve Boogie Nights gibi filmleriyle çıkan Paul Thomas Anderson'ın yine Joaquin Phoenix'in başrolünde oynadığı son filmi Gizli Kusur/Inherent Vice festivalde izlemeyi sabırsızlıkla beklediklerimden. Evet ben bazılarınız gibi filmin torrente düşen eleştirmen kopyasını izlemedim. Sütten çıkma ak kaşık gibiyim, torrent neymiş, duymadım bilmiyorum. (Gerçekten izlemedim, büyük ekran filmi olduğunu düşünüyorum, neredeyse her film gibi.)

Şahsen izlemek için gerçekten sabırsızlandıklarımdan biri de Saint Laurent. Biliyorsunuz bunun bir de Yves Saint Laurent'i vardı, bir yıl önce vizyona girmişti, o başka, aman karıştırmayın. Burada çılgın bir kadro var, ve açıkçası beni cezbeden de o. Yves rolünde Gaspard Ulliel(aktörün Chanel parfümlerinin yüzü olması da beni ayrıca güldürüyor), 2008 yılında ölen tasarımcının ilham perisi Loulou De La Falaise rolünde ise Lea Seydoux var. Kendisi uzun süredir hep yan rollerden göz kırpıyor, patlamaya hazır bir bomba misali... Louis Garrel'i ise bir zamanlar iyi arkadaş olan Yves Saint Laurent ve Chanel'in kreatif direktörü Karl Lagerfeld'in arasını bozan Jacques de Bascher rolünde izleyeceğiz.

Berlin Film Festivali'nden Altın Ayı ile ayrılan, İran'da mesleğini yapması yasaklanan yönetmen Jafar Panahi'nin Taksi'si de önümüzdeki haftalarda izlemeyi çok istediklerimden. Kimbilir Jim Jarmusch'un A Night On Earth'ünü hatırlayacak mıyız... Tabii bu filmde Jarmusch'un aksine Panahi, Tahran sokaklarını kendi sürdüğü bir taksinin içinde tavaf ediyor ve bunu yaparken de arabasına binen müşterilerle de sohbet etmeyi unutmuyor...

Amerikan bağımsızlarına düşkün biriyim, bu 'küçük ve tatlı' filmleri genelde ev sinemasında izlemeyi tercih etsem de artık beklemeye daha çok dayanamayıp Jason Schwartzman veElizabeth Moss'un (Mad Men) başrolünde oynadığı Listen Up Philip'i de listeme ekledim. Yine bu kategoride beni çok heyecanlandıran bir film de While We're YoungBen Stiller veNaomi Watts'ın yirmili yaşlardaki genç bir çiftle görüşmeye başlayıp sıradanlaşan hayatlarını hareketlendirmeye çalışan yılların yorgunu bir çifti canlandırdıkları While We're Young, küçük ve tatlı filmler kuşağının tahtsız ve taçsız prensi Noah Baumbach imzalı filmde Girls dizisiyle hayatlarımıza bomba gibi düşen Adam Driver'ın da oynadığını hatırlatmak isterim.

The Great Gatsby'den beri yüzüne hasret kaldığımız Carey Mulligan da festivali ziyaret edecekler arasında, mecazi olarak tabii. Far From The Madding Crowd/Çılgın Kalabalıktan Uzakta'da üç adamı birden kendine aşık eden Mulligan'ı Danimarkalı Thomas Vinterberg yönetiyor. Bundan iki sene önce çok çarpıcı The Hunt/Onur Savaşı ile karşımıza çıkan yönetmen, aralarında Lars Von Trier'in de olduğu meşhur Dogma manifestosunu imzalayanlardan aynı zamanda...