festival güncesi, s34e01

deniz hukukçusu benicio del toro ve joaquin phoenix


bugün güne daha erken başlamak istiyordum, ama cuma günü basın kartıma erişemeden aksanat'tan ayrıldığımdan (henüz hazır değillerdi), sabahın köründe de iksv ayşen'i arayıp beni içeri sokar mısın diye ortamı gece kulübüne çevirmek istemediğimden, akşamüstüne kaldım. meğer ellerindeki listeden adımı göstermem ve ben şuyum demem yeterliymiş. neyse, güzel bir boğaz havası almayı başardım. iki film birden yapıp evime döndüm.


kaçırdığıma üzüldüğüm film ise 45 years oldu. başka zaman inşallah.

sergei eisenstein rolünde finlandiyalı elmer back
(a'sının ustünde iki nokta olanlardan)

bugün 16:00 seansında aslında saint laurent'i izleyecektik, kısmet değilmiş, haftaya kalmış, ne demişler, her işte bir hayır vardır... aslında bilemedim orasını pek, çünkü yerine peter greenaway'in (aşçı, hırsız, karısı ve aşığı) eisenstein in guanajuato'sunu izledik. başlıkta da adı geçen sergei eisenstein'in meksika'da çektiği ve vizyona eisenstein in mexico olarak 1933 yılında giren filmin arka planının bir yorumu. potemkin zırhlısı'nın yönetmeninin bekaretinin kaybı ya da daha çok, kelimenin tam anlamıyla, pek güzel ve belki de yönetmenin kendisine ait ilüstrasyonlar eşliğinde. bu ilüstrasyonlar konusuna ayrıca değineceğim. gerçekten çok güzellerdi. berlin film festivali'nde de gösterilen filmin fragmanını buyrun:




mira sorvino yeniden doğmuşcasına: katherine waterston


ikinci film, izlemeyi aylardır bekleyen ve bugün bir kez daha iyi ki evde izlemedim dediğim inherent vice'tı. inherent vice'ın deniz hukukunda gizli kusur/ayıp anlamında kullanıldığını ögrendik, eroin kullananların çok hızlı kalsiyum kaybettiklerini ve dişlerinin döküldüğünü ve bunun başlarına gelen en kötü şey olmadığını, owen wilson'ın bir anderson'ın filmerinden diğerine nasıl da ışınlanabildiğini ve sevimliliğinden hiçbir şey yitirmediğini, josh brolin'in ruh hastası rolünde nasıl da başarılı olduğunu, ve her şeyden önce, en önemlisi, joaquin phoenix'in kusursuz bir oyuncu olduğunu. tüm bunların yanı sıra film paul thomas anderson'dan alışık olduğumuz üzere çok uzun, yanlız bu defa o uzunluk hissediliyor, iyi ki evde izlemeye kalkmamışım dememin en önemli sebebi de bu. ha bir de kostümler inanılmaz güzel. zaten oscar'a da adaydı.