televizyonda sonbahar kuşağı

narcos, pablo escobar, 😏

sezonlar beridir izlemeye devam ettiklerim ve sonbahar kuşağında yeni/den başlayacağı için heyecanlandığım dizileri paylaşmaya karar verdim. devam edenler arasında liste özellikle uzun. artık vedalaşmam gerektiğini düşündüklerim ve vedalaştıklarım var, bunlara da ayrıca değindim.

d/ dram
k/ komedi
a/ animasyon

olarak kategorize ettiğim bir takım listeler bulacaksınız aşağıda, başlıklar ise öyle gelişti:

  • yeni sezonu başlayacak diye ah, nasıl da heyecanlandıklarım
  • tanıştığıma pek bir memnun olduklarım
  • tanışmayı merakla beklediklerim
  • ara verip, bir gün, bir yerinden, nasılsa yeniden tutarım dediklerim
  • izlemeyi bırakıp bir daha da yüzüne bakmayacaklarım (mı acaba?)



downton abbey

yeni sezonu başlayacak diye ah nasıl da heyecanlandıklarım:

d/ the leftovers (beşinci bölümünden sonra sevdiren dizinin ikinci sezonu mekan değiştiriyor, merakımı cezbetmeye devam ediyor, acaba müzikleri hala aynı güzellikte ola
d/ the knick (oh yes clive owen)
d/ the affair (tadı damağımızda kalanlardan, ikinci sezonun ilk bölümü dün karşıma çıktı ama izlemeye kıyamadım)
k/you're the worst (tek bir geceyi bile birlikte sonlandıramayacaklarını düşündürten çiftimiz tam gaz! ikinci sezon başladı, hatta üçüncü bölüme geldik bile)
d/ the walking dead (...)
a/ archer (dünyanın 'politically correct' olmaya en uğraşmayan, en leş, en rezil diyalogları tabii ki çok komik. ayrıca çizgiler de güzel. hakkaten tadından yenmiyor. bizim kahvaltı klasiklerimizden)
d/ american horror story (freakshow felaketini hotel'le bünyemizden silebileceğimize inanmayı istiyorum, kredisi büyüklerden, o yüzden hala heyecanlıyım)
d/ the good wife (alicia florrick'e olan aşkım bitmiyor. on screen 
k/ transparent (aldığı ödüller yerine konuşuyor zaten, izlemediyseniz: derhal arayı kapatıyorsunuz, aralıkta geri dönüyor)
d/ fargo (ikinci sezonda kirsten dunst var, benim izlemem için yeterli bir sebep, tabii ilk sezonun ne kadar iyi olduğunu da unutmadan)
d/ downton abbey (final sezonu, üzgün surat)
k/ mozart in the jungle (ocak)
k/ the mindy project (mindy'yi çok seviyorum, kocama nasıl sevdirdim inanın bilmiyorum, birlikte izlediğimiz tek kız dizisi)
k/ last man on earth (geçen yılın en güzel sürprizlerinden! betty draper iş buldu diye mi sevineyim, will forte'nin kendini soktuğu durumlara mı utanayım bilmiyorum. baştan sona çok komikti. yeni sezon 27 eylül'de başlayacak. ilk sezonu bir lokmada yutarsınız, koşun!)
k/ modern family (hiç aksatmadan, itinayla izlemeye devam ediyoruz tabii ki)
d/ how to get away with murder (heyecanlıyım evet ama listenin sonunda duruyor olmasının da bir sebebi var.)


broad city

tanıştığıma pek bir memnun olduklarım:

d/ narcos (hepiniz uzmanı oldunuz bile zaten, bana söyleyecek söz kalmadı- kolombiyalı uyuşturucu baronu pablo escobar'ın hikayesi- susamadı.)
d/ fear the walking dead (the walking dead'in kendini tekrarlayan hikayesinden şahsen çok sıkıldım, ama nedense izlemeye devam ediyorum. zombiler ve insanların tanışma hikayesinin anlatıldığı yeni sürüme ise kendimi bayağı bir kaptırdım)
k/ billy & billie (iki üvey kardeşin birbirlerine aşık olma hikayesi, ikinci sezonu olacak mı bilmiyorum ama bu arada adam brody-the oc- gerçek hayatta leighton meester'la -gossip girl- bir çocuk dünyaya getirdi bile. adı arlo day, ay şu hipster'lar.)
k/ broad city (üçüncü sezonu şubatta başlıyor, arayı kapatmak için vaktiniz var)
k/ please like me (komik ve kırılgan josh thomas'ın kendi hayatından yola çıkarak hem yazıp hem de oynadığı avustralya komedisinin üçüncü sezonu ekimde başlıyor, arayı kapatmaya değer, müzikler, yemekler ve görüntüler eşliğinde bazen de hüzünlü olabilen bir tatlı komedi)
k/ red oaks (submarine'den hatırlayabileceğiniz craig roberts'ın başrolünde oynadığı 80'lerde bir country club'da geçen amazon'un deneylerinden -transparent gibi-, pilot bölümünü ta bir sene önce izlemiştik, devamı ekimde geliyor)
d/ scream queens (başladı, ilk bölüm itibariyle: 'neden olmasın' dedim)
k/ difficult people (iğrençliğini çok sevdiğim billy eichner ve tanıştığıma pek memnun olduğum julie klausner'in birlikte yazıp oynadıkları madilik tufanı diziye bayıldım. sadece sekiz bölümden oluşan ilk sezon ne yazık ki geçen hafta bitti, yeni bölümleri keyifle bekleyeceğim.)
k/ inside amy schumer (bu yıl onun yılı, ne dese anırarak gülüyorum, bir ara youtube'a girin, bakalım kaç saat sonra kalkacaksınız başından. bill hader'la oynadıkları trainwreck'i de izleyin. ayrıca saturday night live'ın 10 ekimde yayınlanacak 41. sezon 2. bölümünün de sunucusu, not edin, yani ben mutlaka hatırlatırım da... ne olur ne olmaz)
k/ doll & em (aktris emily mortimer en yakın kız arkadaşını hollywood'a kendisine asistanlık yapması için davet eder. başta her iki taraf için de çok iyi olacak gibi görünen planları daha ilk bölümden suya düşer. gerçek, tatlı, komik ve çok kısa. ikinci sezonu yeni başladı. özellikle konuk oyuncular yıkılıyore)
k/ documentary now (bill hader ve fred armisen'den mukemmek bir belgesel parodisi. ilk bölüm grey gardens'dı, ikincisi kolombiyadaki uyuşturucu kartelleriyle alakalı bir taneydi ve konuk oyuncu jack black gerçekten harikaydı. saçmalığın daniskası cinsinden bir şey, o tip insanlarsanız kaçırmayın derim.)
k/ jane the virgin (bunu yeni keşfettim, uzun süre direndim de diyemeyeceğim, direnmeye bile tenezzül etmeyeceğim bir şeydi çünkü, sonra ne oldu bilmiyorum bir ay kadar önce denemeye karar verdim, bayağı gülüyorum, özellikle de rogelio de la vega karakterine. tuhaf bir yapısı, onlarca karakteri, herkesin birbiriyle ilişkisi var, pembe dizi gibi ama aynı zamanda pushing daisies gibi de. ah pushing daisies...)

amy schumer'ın beni en çok güldüren parodilerinden bu. youtube'dan nedense kaldırılmış. ama siz bizim hizmette sınır tanımadığımızı bilirsiniz...



tanışmayı merakla beklediğim:
k/ master of none (aziz ansari'nin yeni dizisini merak etmemek mümkün mü? değil.)
d/ çeşitli bbc dramaları. ayrıca değineceğim, ama siz o arada şu videoyu bir izleyin de aklınız çıksın.





"mmmm, noodle soup"

ara verip, bir gün, bir yerinden, nasılsa yeniden tutarım dediklerim:
d/ hannibal (bir soğukluk girdi, neden öyle oldu anlamadım, önce biriktirmek pek bir kolay geldi, sonra da birike birike neredeyse iki tam sezon orada öylece bizi bekliyor, kısmet bu aralar pek sık kullandığım bir kelimeye dönüştü.)
d/ homeland (carrie mathison'ın başına gelecekleri gerçekten merak etsem de belki vakit darlığından bir mesafe girdi aramıza. ama kenarda durup beni beklemeye devam ediyor, vazgeçmedim.)

izlemeyi bırakıp bir daha da yüzüne bakmayacaklarım (mı acaba?)
d/ the strain (benim büyük hayal kırıklığım the strain. vampirler filan olacak diye nasıl heyecanlanmıştım, çıka çıka solucan çıktı içinden, bi gidin allaşkına)
d/ grey's anatomy (hayır hala bırakmadım, dün hatta ilk bölümünü izledim ON İKİNCİ sezonunun. evet rakamla 12. bence bu saçmalığa bir dur dememin zamanı geldi de geçiyor bile)
d/ nashville (bunu buraya yazdığıma bakmayın, bal gibi de izleyeceğim.)

game of thrones 11 nisan'da başlıyor.*

*bu soruyu soracağınızı biliyorum, haksız mıyım?