SON ZAMANLARDA

son zamanlarda çok yoruldum sevgili izleyiciler
tabii yine de hep bir şeyler izledim.
mesela bu sıralar beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri bu, stranger things. başından hiç kalkmadan hipnotize olarak izlemek istiyorum. ama bu ara ne yazık ki böyle davranmaya pek vaktim yok. ucundan yapacak olsam da dünya hemen ardından başıma yıkılıyor "işler" olarak.




bu 'son zamanlarda'da karışık nizam ilerleyeceğim gibi duruyor, örneğin blade runner 2049'dan başlayabilirim anlatmaya, neden fragmanında tamamıyla görünen sahneleri filmin kendisinde göremediğimizi çok merak ediyorum mesela. hem de çok zayıf tekniklerle zoom'lanan, kesilip biçilen filmin bahsi geçen fragmanını youtube'u açmayı becerebilen her çocuk rahatlıkla izleyebilir ne de olsa. sahnelerdeki çıplaklığın cinsel bir içeriği de yok ayrıca. her şeye rağmen ise sinemada izlenmesi gereken bir film. ilk filme göreyse ne yazık ki hayli zayıf bir senaryoya sahip. protestonuzu nasıl yapacağınıza karar verin ben burdayım. kendim sinemada izlemişken "gitmeyin," demek haddime değil, ama gitmeyin (dayanamadı).

broad city başladı yeniden, ondan hemen önce de difficult people başlamıştı zaten. doya doya izliyorum. broad city'yi biriktirsem mi diye düşündüm ama dördüncü bölüm oldu, izlemekteyim, herhalde duramayacağım.


bir biriktiremediğim de american horror story. yeni sezon 'cult'. çök iyi gidiyor kanımca, acayip sıkılıyor içim izlerken, hele de sarah paulson'ın korkularının gerçek olduğunu öğrendiğimden beri daha da canım sıkkın. deliklerden korkmak diye bir fobisi varmış mesela, ve bu çok sık rastlanan bir şeymiş insanoğlunda. yazık.

james franco iki rolde birden oynuyor evet. 
biriktirmeyi başardıklarımdan da bir örnek verebilirim: the deuce. new york 70'ler, porno endüstrisi. boogie nights en sevdiği filmlerden biri olan ben, damlaya damlaya göl olur kanısındayım. bu hafta 5 bölüm geride kaldı sanıyorum, kaldı üç.

halloween ilhamı
yeni yemek-uyku öncesi dizimiz bob's burgers. uzun zamandır tanışmayı istiyordum bu aileyle, çok memnunum tanışmış olduğumuza. her karakter ayrı saçma ama 13 yaşındaki hormonları azmış erkn tina belcher'ın hastası olmamak imkansız.


bugün the meyerowitz stories geldi netflix'e, cannes'da yarışan noah baumbach filmi (frances ha). başrollerde adam sandler, dutin hoffman, ben stiller. çok merak ediyordum, akşam olsun diye iple çekiyorum (saat zaten 17:46 olmuş bile goddamnit). bugün netflix'te başlayan güzel şeylerden biri de mindhunter. ama ondan biraz korkuyorum, yani beklentilerim çok yüksek değil diyelim. yine de izleyeceğim tabii.

şu standup'çıları izlemeye başladım bir de, yarımşar saatlik olan, ay bir beğeniyim. sonra evden çıkmam gerekiyordu bitiremedim iki buçuk taneden sonrasını. ama tavsiye ediyorum. comedy special'lar içinde jerry seinfeld ise neredeyse hayal kırıklığıydı. şimdilik sıralamam: 1. louis ck 2. michael che 3. sarah silverman


filmekimi geçti bir de şehirden. gittiniz mi? ben 7 bilet aldım ama 5'ini değerlendirebildim. 120 BPM ve england is mine kaçırdıklarım oldu. ama izlediklerimin hepsi de neredeyse 10 üzerinden 10 aldılar. yani benim ruh halim için en azından. bir kere gidebilmiş olmanın sevinci var. sonra bir de en azından 10 dakka sonra çıkmak istemek durumunda kalmadım. good time/soygun harikaydı. daha 3. dakikasında ağlıyordum. sonra gülmeli, adrenalinli filan. en iyi yardımcı erkek oyuncu oscar'ını benny safdie'ye verdim bile hatta. thelma çok iyiydi. joachim trier'in sinemasını en başından beri takip edebildiğim için mutluyum zaten, hayal kırıklığına uğratmıyor. evde de sinemada da rahatça izlenebilecek merak ettiren, duygulandıran, sinirlendiren kısacası harekete geçiren bir film olmuş. sonra en şaşkınlıkla beğendiğim filmi izledim: borg/mcenroe. tenisçiler björn borg ve john mcenroe arasındaki wimbledon finalini anlatıyor. iki sporcunun da çocukluklarına iniyor. müsabakanın sonucunu bilmeden izlediğim için çok şanslı hissettim kendimi. size de bir şey söylemiyorum. çok sevdim, çok. sonra guillermo del toro'nun shape of water/aşkın gücü (daha sıradan bir başlık olabilir miydi?) o da iyi, büyük prodüksiyon sonuçta. en iyi kadın oyuncu oscar'ı da burda çıkar, sally hawkins harika, su gibi, kusursuz, ayrıca duygusal, komik. ama bu hayatta en sevdiğim film mi? hayır. son filmim ise festivalin son seansında patti cake$ oldu. ondan da tam beklediğim verimi aldım. şu şarkıyı ise hala günde birkaç kez mırıldanıyorum.


şu an en çok izlemek istediğim filme gelecek olursak o da filmekimi'ndeki en yoğun günüme denk gelen basın gösterimi yüzünden izleyememiş olduğum ve bugün gösterime giren happy end. michael haneke'den amour 2 yani. hedef pazartesi. kısmet.