geçtiğimiz yıl demeye henüz dilim varmasa da, izlediğim, beni benden alan, ağlatan ve güldüren, mutlu eden, ödül curcunasından bağımsız bir liste yapmak istiyorum.
kronolojik de değil alfabetik de, rob gordon'ın da dediği gibi kişisel bir liste olacak bu. bir de tabii hafızamın sayısız girintisi çıkıntısı artık birbirine nasıl değiyorsa ve sinirleri harekete geçiriyorsa ve o karanlık dehlizlerde kimbilir neler yaşanıyorsa... bugün bir film daha izler miyim o film the disaster artist mi olur yoksa the florida project mi bilemiyorum, olur da izlersem yeni yılın ilk günü listeme eklememi yaparım. bu arada bu listelerde sıralama yapmak zaten çok saçma, neye göre, nasıl bir kategorilendirme yapıyorsunuz ki sevgili arkadaşlarım? hayır yıllar sonra bunları toplayıp çıkarıp en sevdiğiniz filme bu yolla mı ulaşacaksınız? en sevdiğiniz film diye bir şey var mı? olabilir mi?
çok yakın geçmişte izlediğim call me by your name ile başlıyım. çok sevdim. benim için çok ağlamak ve çok sevmek aynı kefede değerleniyor çoğu zaman. siz de izleyin, filmin en sonunda elio'nun (timothee chalamet, bu ismi daha çok duyacağız) babasının yaptığı konuşmayı siz de benim gibi kalbinize yazacak mısınız arabesk arabesk, konuşalım olur mu... michael stuhlbarg'ı da çok seviyorum, bol bol süt içtiği boardwalk empire günlerinden beri özellikle de.
the big sick. kumail nanjiani'yi tanıdığım için çok mutluyum. filmden kazandığı parayla kendine lamborghini mi ferrari mi ne bir araba almış, hani leonardo dicaprio'nun the wolf of wall street'te kullandığı tipte bişey. helal olsun.
patti cake$. içimi coşkuyla doldurduğundan bu listede yer alması şarttı. ayrıca başrolündeki danielle macdonald'ı lady bird'de göründüğü o nano saniyede gözümden kaçırdım sanmayın.
lady bird. izlemek için yıl boyu en çok sabırsızlandığım filmdi. onunla da birkaç gün önce nihayet yollarımızı kesiştirdik. bunu ne ilk ne de tek söyleyenim biliyorum, ama bu film anneler ve kızları arasındaki aşkın hikayesini anlatıyor. nefretin, anlaşamamazlıkların, yakınlık derecesinin artık kestirilemeyecek o tuhaf boyutunu bu ikili arasındaki. ne psikoloji ne de tarih bu denklemi henüz çözemedi. varsın çözmesin, greta gerwig durumu çok güzel özetlemiş. filmin sadece bu kadar hızlı akmasın.a.. şaşırdım diyim, hoşuma da gitti ama sonra.
borg & mcenroe. benim için bu yılın whiplash'iydi resmen. öyle bir adrenalin salındı içime izlerken. ayrıca ben shia labeouf'u seviyorum. björn borg rolündeki sverir gudnason'u da tanıdığıma sevindim.
good time. robet pattinson'ı sonunda yerine oturtabildiğim film olarak geçecek kendi kişisel tarihime. onu neden sevdiğimi bana hatırlatan film. bu filmin peşinden kendisinin koşmuş olması da dinlemekten en keyif aldığım bir serüven. safdie biraderlerin ismini daha çok duyacağız.
lady macbeth. ne duru, ne düz, ne kadar kadın bir hikayeydi. ne güzel bir resmedişti. florence pugh izlemeye doyamadığı bir yüz insanın.
the killing of a sacred deer. çiğdemin geçen gün verdiği basit notla-şuradan bakın sizde yolu yunan mitolojisinden geçen bu duruma- daha da anlamlanan harika bir iş. senenin en ruh hastası iki saati. ama bir yandan da en akla yatkın. yorgos lanthimos başımıza iyi ki düşen bir taş gibi.
get out. alkışlar. izlemediniz mi hala yoksa? lütfen daha fazla vakit kaybetmeyin. komedi desem değil, korku desem değil, ama bol bol gerilim, ve şok ifadesi. aynı filmin afişindeki daniel kaluuya'nınki gibi.
it. bayağı korkuttu. kitapta çocukların it'ten kurtulduktan sonra seks yaptıklarını biliyor muydunuz? ben okumaya korkmuştum zamanında o yüzden geçen haftalardaki stranger things & 80's kids trivia'ma hazırlanırken öğrendim bu tuhaf gerçeği. yazan kişi kitabın gidişatında bir şekilde rahatsız edici olmadığını vurguluyordu. stephen king'in tercihlerini sorgulayacak değilim zaten. her neyse, film 2 saati aşkın süresine rağmen keşke hiş bitmese dedirten cinstendi. devamını sabırsızlıka bekliyorum. cast'la ilgili ise gerçekten çok heyecanlıyım. umarım ağızlarına yüzlerine bulaştırmaz ve kesenin ağzını açarlar.
dunkirk. ün ilk yarısı. ikinci yarısı da fena değil biliyorsunuz konuştuk bunu zaten ama ilk yarısı öyle muazzam ki... ikinci yarının piyasaya ayak uyduruşuna yargılayıcı bir ifadeyle yarım metreden cık cıklıyor.
yakın zamanda izlenenler insanın aklına daha önce geliyor tabii, biyolojik bir şey bu. three billboards outside ebbing, missouri bu tanımın dışında kalsın istiyorum. klasikten çok uzak da olsa bildik bir öç alma, öç alma da denmez, parmak basmak istediği noktayı vurgulama hikayesi mi desem... her neyse, her 5 dakikada bir farklı duygular yaşatmayı başaran, insanın içine sinen, frances mc dormand'ı da, sam rockwell'i de woody harrelson'ı da daha ne kadar çok sevebiliriz diye düşündürten harika bir şeydi izlediğimiz.
update #1
on body and soul. nasıl oldu da unuttum seni küçük macar mucizesi! mesafeli mesafeli kendini sevdiren safkan bir aşk filmi. the office'in michael ve holly'sinin paralel bir evrende bir mezbahada çalıştıklarını düşünün. düşünebildiniz mi? zor. o yüzden hemen izleyin.
update #2
happy end. allahım ben ne yaptım. haneke'm benim. biriciğim. seninle bir gün sinemada bir romantik komedi filmine gidip patlamış mısır paylaşmayı isterdim. ama önce dişlerimin iyileşmesi lazım.
update #3
özel mansiyon
TV
game of thrones. her bölümünü sabırsızlıkla beklemek kelimesinin dünya diline uyarlanmış hali. bu sezon neydi öyle arkadaşlar ya? neler yaşadık biz? bir hatırlatır mısınız kendinize allah aşkına? televizyon tarihini başına gelmiş en iyi şeysin george rr martin. ayrıca geçen gün zorlu'da gördüm seni.
big little lies. bu sene bana en çok mutluluk veren işlerden biri de bu oldu. bir sonraki bölümünü soluksuz bekleten gıcır gıcır bir iş. bu kadınların hepsini çok seviyorum. sevilmeyi hak edecek işler yaptıklarına da çok seviniyorum.
top of the lake china girl. david dencik yani puss bu sezonun en acayip şeyiydi. onu izlemek sizce de çök keyifli değil miydi? ilk sezonundan daha soru işaretleriyle dolu bir hikayeye sahip olsa da elisabeth moss dahil olduğu her projeye değer katan biri olduğundan belki de, ya da çok sağlam bir temel üzerine oturttuklarından diziyi, yılın en izlenir işlerinden biri olmuştu. alice englert'in de bakmaya doyamadığım bir yüz olduğunun altını çizmek isterim.
the handmaid's tale. karalar bağlatan dizi. ikinci sezonundan ne beklediğimi bilmiyorum. benim için ilk dört-beş bölümde anlatılan önemli ve çağdaş ve son derece endişe vericiydi. ondan sonra june'la kocası buluşmuş mu, kızına kavuşmuş mu, gerçek aşkı bulmuş mu bunlar pek önemli değil.
ayrıca;
2018'de kendim ailem ve tüm sevdiklerimin sağlığı, mutluluğu, bereketi ve dünyada barıştan hemen sonraki en büyük beklentilerim: daniel day lewis'in başrolünde oynadığı ve bunun üstüne bir daha oyunculuk yapmayacağını açıkladığı paul thomas anderson filmi phantom thread, geçen yılın belki e en iyisi deadpool'un ikincisi, çocukluğumun kahramanı jurassic world'ün fallen kingdom'ı...
update #3
çeşitli sebeplerden (vizyon tarihinin gecikmesi, yollarımızın bir türlü kesişmemesi) henüz izleyemediğim ama izlemeyi çok arzu ettiğim 2017'ye ait filmler listesi:
en rastlantısal listeler için sayfama beklerim. her zaman. mutlu seneler.
kronolojik de değil alfabetik de, rob gordon'ın da dediği gibi kişisel bir liste olacak bu. bir de tabii hafızamın sayısız girintisi çıkıntısı artık birbirine nasıl değiyorsa ve sinirleri harekete geçiriyorsa ve o karanlık dehlizlerde kimbilir neler yaşanıyorsa... bugün bir film daha izler miyim o film the disaster artist mi olur yoksa the florida project mi bilemiyorum, olur da izlersem yeni yılın ilk günü listeme eklememi yaparım. bu arada bu listelerde sıralama yapmak zaten çok saçma, neye göre, nasıl bir kategorilendirme yapıyorsunuz ki sevgili arkadaşlarım? hayır yıllar sonra bunları toplayıp çıkarıp en sevdiğiniz filme bu yolla mı ulaşacaksınız? en sevdiğiniz film diye bir şey var mı? olabilir mi?
the big sick. kumail nanjiani'yi tanıdığım için çok mutluyum. filmden kazandığı parayla kendine lamborghini mi ferrari mi ne bir araba almış, hani leonardo dicaprio'nun the wolf of wall street'te kullandığı tipte bişey. helal olsun.
patti cake$. içimi coşkuyla doldurduğundan bu listede yer alması şarttı. ayrıca başrolündeki danielle macdonald'ı lady bird'de göründüğü o nano saniyede gözümden kaçırdım sanmayın.
lady bird. izlemek için yıl boyu en çok sabırsızlandığım filmdi. onunla da birkaç gün önce nihayet yollarımızı kesiştirdik. bunu ne ilk ne de tek söyleyenim biliyorum, ama bu film anneler ve kızları arasındaki aşkın hikayesini anlatıyor. nefretin, anlaşamamazlıkların, yakınlık derecesinin artık kestirilemeyecek o tuhaf boyutunu bu ikili arasındaki. ne psikoloji ne de tarih bu denklemi henüz çözemedi. varsın çözmesin, greta gerwig durumu çok güzel özetlemiş. filmin sadece bu kadar hızlı akmasın.a.. şaşırdım diyim, hoşuma da gitti ama sonra.
borg & mcenroe. benim için bu yılın whiplash'iydi resmen. öyle bir adrenalin salındı içime izlerken. ayrıca ben shia labeouf'u seviyorum. björn borg rolündeki sverir gudnason'u da tanıdığıma sevindim.
good time. robet pattinson'ı sonunda yerine oturtabildiğim film olarak geçecek kendi kişisel tarihime. onu neden sevdiğimi bana hatırlatan film. bu filmin peşinden kendisinin koşmuş olması da dinlemekten en keyif aldığım bir serüven. safdie biraderlerin ismini daha çok duyacağız.
lady macbeth. ne duru, ne düz, ne kadar kadın bir hikayeydi. ne güzel bir resmedişti. florence pugh izlemeye doyamadığı bir yüz insanın.
the killing of a sacred deer. çiğdemin geçen gün verdiği basit notla-şuradan bakın sizde yolu yunan mitolojisinden geçen bu duruma- daha da anlamlanan harika bir iş. senenin en ruh hastası iki saati. ama bir yandan da en akla yatkın. yorgos lanthimos başımıza iyi ki düşen bir taş gibi.
get out. alkışlar. izlemediniz mi hala yoksa? lütfen daha fazla vakit kaybetmeyin. komedi desem değil, korku desem değil, ama bol bol gerilim, ve şok ifadesi. aynı filmin afişindeki daniel kaluuya'nınki gibi.
it. bayağı korkuttu. kitapta çocukların it'ten kurtulduktan sonra seks yaptıklarını biliyor muydunuz? ben okumaya korkmuştum zamanında o yüzden geçen haftalardaki stranger things & 80's kids trivia'ma hazırlanırken öğrendim bu tuhaf gerçeği. yazan kişi kitabın gidişatında bir şekilde rahatsız edici olmadığını vurguluyordu. stephen king'in tercihlerini sorgulayacak değilim zaten. her neyse, film 2 saati aşkın süresine rağmen keşke hiş bitmese dedirten cinstendi. devamını sabırsızlıka bekliyorum. cast'la ilgili ise gerçekten çok heyecanlıyım. umarım ağızlarına yüzlerine bulaştırmaz ve kesenin ağzını açarlar.
dunkirk. ün ilk yarısı. ikinci yarısı da fena değil biliyorsunuz konuştuk bunu zaten ama ilk yarısı öyle muazzam ki... ikinci yarının piyasaya ayak uyduruşuna yargılayıcı bir ifadeyle yarım metreden cık cıklıyor.
yakın zamanda izlenenler insanın aklına daha önce geliyor tabii, biyolojik bir şey bu. three billboards outside ebbing, missouri bu tanımın dışında kalsın istiyorum. klasikten çok uzak da olsa bildik bir öç alma, öç alma da denmez, parmak basmak istediği noktayı vurgulama hikayesi mi desem... her neyse, her 5 dakikada bir farklı duygular yaşatmayı başaran, insanın içine sinen, frances mc dormand'ı da, sam rockwell'i de woody harrelson'ı da daha ne kadar çok sevebiliriz diye düşündürten harika bir şeydi izlediğimiz.
update #1
on body and soul. nasıl oldu da unuttum seni küçük macar mucizesi! mesafeli mesafeli kendini sevdiren safkan bir aşk filmi. the office'in michael ve holly'sinin paralel bir evrende bir mezbahada çalıştıklarını düşünün. düşünebildiniz mi? zor. o yüzden hemen izleyin.
update #2
happy end. allahım ben ne yaptım. haneke'm benim. biriciğim. seninle bir gün sinemada bir romantik komedi filmine gidip patlamış mısır paylaşmayı isterdim. ama önce dişlerimin iyileşmesi lazım.
update #3
özel mansiyon
- suburbicon - george clooney'nin yönettiği, matt damon'ın başrolünde oynadığı bu düzenbazlık filmini hiç fena bulmadım. geçtiğimiz haftalarda sessiz sedasız vizyonda da girdi. muhtemelen çıktı bile. bir şekilde yakalamanızı öneririm.
- thelma - oslo 31 august'un yönetmeni joachim trier'in doğaüstü ve hikayesini bu sefer kadın gözünden anlatmayı tercih ettiği filmi. aşk filmi bi da aslında. ve özel mansiyondan da fazlasını hak etmekle etmemek arası bir yerlerde...
- blade runner 2049 - ilk filmin ihtişamını görsel olarak yakalayan ama senaryoda takılan bir filmimiz oldu. sansürsüz izleyebilseydik belki konsantrasyonumuz daha az bozulurdu...
- the shape of water - büyütüldüğü kadar yok. bu kadar büyütülmese ana listede de yer alabilirdi. sally hawkins çok iyi ama, ona bir itirazım yok.
- mother! - aslında belki de ana listede yer almalıydı. ama olmadı. boğazıma eller dolandı, anacondalar sarıldı. başladığı gibi bitti, inceldiği yerden koptu.
- i, tonya - analar ve kızları diye bir kategori olsa, lady bird'in paralel evreninden el sallardı bize. kendime çok dersler çıkardığım bir film oldu. buz pateniyle alakam yok ama onu belirteyim.
- beauty and the beast - özel mansiyon kazanmasının sebebi orijinal animasyonun kalbimdeki yerinin derinliği. bir de gaston şarkısı. şimdi çalmaya başlarsam sabaha kadar yanar komşular.
- the square - bu da ana listede yer alabilecekken buraya düşen bir yapım oldu. düşen de demeyelim, koskoca özel mansiyon. iyiydi hoştu, ama bir turist etkisi yaratmadı bende. sorry.
- atomic blonde - bu bayağı iyiydi, hele de soundtrack'i.
- kong skull island - ben king kong'u çok seviyorum. kong skull island da her sene yeniden izleyebileceğim filmler arasındaki yerini aldı. en sağlamından.
- the florida project - yılın son günü izledim bunu. çok mutlu oldum. gerildim de. o küçük kızı öldürürüm. annem o mor duvarları görse midesi bulanırdı yalnız.
- the disaster artist - oscar filan vermeyelim buna allaşkına ama iyi zaman geçirtme işini çok iyi beceriyor. herkesin peruk takması gerekmezmiş sırf benzerlik olsun diye bir de. no lüzum.
- mudbound - bu filmi özel mansiyona koymamın tek nedeni mary j blige'ın gereksiz adaylıklarına dikkati çekmek. ırkçılık konusunda ise mideye yumruk tadında.
- a ghost story - gergin bir dinginlik. saplantıcılık. casey affleck'in çarşafın altında kalması iyi olmuş. affleck ailesinden bir süre haber almak istemiyorum, mersi.
- ghost in the shell - bunun da yavaşlığını, tüm yan karakterlerini, setini kostümünü çok sevdim ben. bir de scarlett johansson'ın colin jost'la birlikte olmasını seviyorum. snl kadrosundan. google it.
- the meyerowitz stories - adam sandler'ı çok seviyorum ben. dustin hoffman yüzünden kaynıyor galiba ödül sezonunda bu film ama iyiydi meyerowitzs.
- personal shopper - ben bu filmde birkaç kere çok korktum. kristen stewart'ı ailemden biri gibi hissediyorum bir de. arkadaş olabileceğimize inanıyorum. evet, kişisel fikirlerimin profesyonelliğimi engellemesine her zaman izin vereceğim.
- landline - sırf obvious child'a olan düşkünlüğümden buradasın landline. bir de tabii 90'lar, bizim 90'larımız.
TV
game of thrones. her bölümünü sabırsızlıkla beklemek kelimesinin dünya diline uyarlanmış hali. bu sezon neydi öyle arkadaşlar ya? neler yaşadık biz? bir hatırlatır mısınız kendinize allah aşkına? televizyon tarihini başına gelmiş en iyi şeysin george rr martin. ayrıca geçen gün zorlu'da gördüm seni.
big little lies. bu sene bana en çok mutluluk veren işlerden biri de bu oldu. bir sonraki bölümünü soluksuz bekleten gıcır gıcır bir iş. bu kadınların hepsini çok seviyorum. sevilmeyi hak edecek işler yaptıklarına da çok seviniyorum.
top of the lake china girl. david dencik yani puss bu sezonun en acayip şeyiydi. onu izlemek sizce de çök keyifli değil miydi? ilk sezonundan daha soru işaretleriyle dolu bir hikayeye sahip olsa da elisabeth moss dahil olduğu her projeye değer katan biri olduğundan belki de, ya da çok sağlam bir temel üzerine oturttuklarından diziyi, yılın en izlenir işlerinden biri olmuştu. alice englert'in de bakmaya doyamadığım bir yüz olduğunun altını çizmek isterim.
the handmaid's tale. karalar bağlatan dizi. ikinci sezonundan ne beklediğimi bilmiyorum. benim için ilk dört-beş bölümde anlatılan önemli ve çağdaş ve son derece endişe vericiydi. ondan sonra june'la kocası buluşmuş mu, kızına kavuşmuş mu, gerçek aşkı bulmuş mu bunlar pek önemli değil.
ayrıca;
2018'de kendim ailem ve tüm sevdiklerimin sağlığı, mutluluğu, bereketi ve dünyada barıştan hemen sonraki en büyük beklentilerim: daniel day lewis'in başrolünde oynadığı ve bunun üstüne bir daha oyunculuk yapmayacağını açıkladığı paul thomas anderson filmi phantom thread, geçen yılın belki e en iyisi deadpool'un ikincisi, çocukluğumun kahramanı jurassic world'ün fallen kingdom'ı...
update #3
çeşitli sebeplerden (vizyon tarihinin gecikmesi, yollarımızın bir türlü kesişmemesi) henüz izleyemediğim ama izlemeyi çok arzu ettiğim 2017'ye ait filmler listesi:
- BPM
- wonderstruck
- a fantastic woman
- loveless
- you were never really here
- the darkest hour
- coco
- molly's game
- the post
- battle of the sexes
- wonder wheel
- loving vincent
en rastlantısal listeler için sayfama beklerim. her zaman. mutlu seneler.