THE FRENCH DISPATCH



bu dünyaların içinde kaybolmayı çok seviyorum. wes anderson dünyalarının. birbirlerini andırıyorlar evet, aktörler de öyle. ama ne biliyim ben de mesela hep aynı insanlarla görüşüyorum, seviyorsan katlanıyorsun işte di mi. hahah. çok komik. her neyse, bu defa küçük bir fransız kasabasında çıkan haftalık bir amerikan dergisi olan the french dispatch'in-the new yorker'ın baz alındığı söyleniyor- işlediği konular üç ayrı hikaye etrafında anlatılıyor. derginin yayın yönetmeni ise bill murray ya da arthur howitzer jr.


yeni kan var tabii, altı çizilmeli: TIMOTHEE CHALAMET. herkes gazelle alıyor diye alınan biri mi yoksa beklentileri gerçekten karşılıyor mu? benim tercihim ikinciden yana. popüler olduğunun farkında ama mesleğe zaten nicedir gönül vermiş bir genç yetenek. şımarmadı henüz. sanki şımarmayacak da, aştı o bariyeri gibi geliyor bana wishful thinking de olabilir elbette.


aileye yeni dahil olan ikinci en önemli kişi... elisabeth moss'la jeffrey wright arasındayım, kararsızım hangisinin daha önemli olduğu konusunda. pozitif ayrımcılık yapıp kadını seçeyim. moss için söylenecek söz yok, scientologist olması dışında mükemmel bir insan. sorry not sorry.
jeffrey wright'a gelecek olursak, o da zaten moss'un erkek ve siyah versiyonu. bir insan her role mi girer böyle kusursuzca. bakın burda da o yandan ayırdığı saçlarıyla selma filminden fırlamış gibi duruyor yaratmış yine bir persona kendine.


geri dönmesine çok sevindiklerim: frances mcdormand, jason schwartzman, bill murray, matthieu amalric, lea seydoux, angelica huston, adrien brody, saoirse ronan (bakın yine timothee'yle aynı filmdeler ve şunu da izleyin tık tık) ... en ama en çok da: OWEN FUCKIN WILSON! ya sen ne tatlı bir insansın ya. konuşmasını saatler boyu dinlemek istiyorum owen wilson'ın, huzur veriyor bana. ayrıca wilson'lar, luke ve owen, ve wes'in okul arkadaşı olmaları, daha ilk projeleri bottle rocket'tan bu yana birlikte üretiyor olmaları filan, ne biliyim, çok güzel şeyler bence.
film temmuz-ağustos gibi girecek buralarda da gösterime diye ümit ediyorum. ama benim asıl ümidim başka. cannes film festivali'nde gösterilecek olmasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor ve benim de oralarda olasım var. berlin'i kaçırdım ama bunu kaçırmayacağım. inş cnm.