ilk söyleyeceğim yes, god, yes! gençlik ateşi olarak adlandırabileceğimiz bu şeyi son yıllarda kız tarafından izleyebilir olduk sonunda. herkesin cinsel arzularıyla tanışma yaşı başka, pen15'te 13 yaşında iki kızın bakış açısından izliyoruz meseleyi örneğin, big mouth'ta da kızlı erkekli yine aynı yaşta bir arkadaş grubundan. stranger things ile hayatımıza giren natalia dyer'ın başrolünde oynadığı ve hiç de fena bir iş çıkarmadığı yes, god, yes de bahsi geçenlerden birkaç sene sonrasına, 16'lara gidiyor, filmin geçtiği sene ise 2000'lerin başı aynı pen15'te olduğu gibi. dindar bir babası olan, düzenli olarak kiliseye giden, katolik okulunda okuyan alice içinde yeni yeni oluşmaya başlayan cinsel dürtüleri keşfederken insanlığa olan inancı da sınanıyor. kendisi de dahil kimsenin mükemmel olmadığını keşfetmesi de aynı zamana denk geliyor. fazla söz söylemeden, lafı da uzatmadan derdini güzelce anlatan bir film. yönetmeni karen maine çok sevdiğim, başrolünde jenny slate'in oynadığı obvious child'ın da yazarı aynı zamanda. bi ara onu da izleyin mutlaka ama mutlaka.
pen15'ini bu kadar anmışken dizinin SONUNDA yeni sezonuna bir tarih biçilmiş olduğunu ve fragmanının da çıktığını haber vermek beni çok mutlu ediyor. dizinin yaratıcısı olan maya erskine ve anna konkle, 30'larında iki kadın, kendileri yazıyor ve kendi 13-14 yaşlarındaki hallerini oynuyorlar, karşılarında oynayanların hepsi de olmaları gereken yaşta bunu da bilhassa belirtmeliyim çünkü her şeyi daha da komik kılıyor. büyüme sancıları olarak betimleyebileceğim dizinin ilk sezonu geçen sene beni en çok mutlu eden birkaç şeyden biriydi. ikinci sezona dair en mutlu eden şey ise: 14 bölüm sürecek oluşu!
şimdi de henüz izlemediğim ama izlemek için heyecanlandığım bir şeyden bahsedeyim: she dies tomorrow. it follows tarzı bir sessizlik ve gerginlikte, kara komediyi de elden bırakmayan psikolojik bir korku-gerilim filmi. bir ay kadar önce fragmanını izlediğimde bu kadar hızlı tanışabileceğimizi düşünmemiştim, ama birkaç gündür izlenmeyi bekleyen durumuna geldi bile. şimdi önemli olan atilla'yla (kocam oluyor) ortak bir zaman dilimi yaratabilmek. filmin konusu isminden uzak değil, yarın öleceğine inanan bir kadını arkadaşları önce sakinleştirmeye çalışıyor saçmalama abi tarzında, sonra kendileri de aynı paranoyaya düşüyorlar. müthiş bir konu değil mi özellikle de içinden geçtiğimiz ve hepimizin her zamankinden daha fazla ortak korkulara sahip olduğumuz şu günlerde? kadro da çok iyi bu arada chris messina filan var.
şimdi de i used to go here'ı anlatayım size fazla spoiler vermeden, gerçi işte bu filmler de öyle filmler ki zaten çok bi olay olduğu yok, durum komedisi mi desem, heh, işte o tip. sonuçta ana karakterimiz kate, gillian jacobs, love, community, bir kitap yazıyor, hayatı boyunca sahip olduğu hayali bu, edebiyat okumuş, fakat daha ilk andan anlıyoruz ki kitabın durumu pek de iyi değil ve tanıtım turu iptal ediliyor yayınevi tarafından. tam da o esnada eski bi hocasından mezun olduğu üniversiteye gelip kitabında bahsetmesi için teklif alıyor. bu durum kate'i çok sevindiriyor ve hayatının en önemli yıllarını geçirdiği küçük kasabaya ve alma mater'ine geri dönüyor. tamam sustum. ha bu arada eski hocası da jemaine clement! evet, flight of the conchords!