A R A L I K 2 0 2 0

bu zor yılın sonuna geldik, ama suçun 2020'ye atılacak tarafı olmadığında sanırım hemfikirizdir. benim şahsi fikrim bu yönde en azından. zaten ne yazık ki yıl bitse de derdimiz pek öyle hemen bitecek gibi de durmuyor. en azından çok tecrübe kazandık, zaten evde olmayı ve kendi kendini eğlemeyi seven hatta çoğu zaman da bunu tercih eden biri olarak ben neleri kaçırdığımı daha iyi anladım bu sene. yıllar sonra ilk kez yaz ayları boyunca yeniden ailemle yaşamayı da tecrübe ettim, onların değerini zaten hep bildiğimi düşünürdüm ama bu deneyim bambaşka ve çok da isabetli oldu. kedimin değerini anladım sonra, sevgili suzi'ciğimin, şu günlerde iyi ki evde böyle bir can da bizileymiş diye düşündüm ve her ona baktığımda düşünmeye de devam ediyorum. sokak onlarla dolu ve kafasında soru işareti olanlardansanız bir an bile düşünmeden ilk size sırnaşan miniği kaptığınız gibi eve getirin. önce bi veterinere götürün tabii aşılansın :) günlerin haftalara ve aylara böyle hızla dönüştüğünü görmekse hem ümit veriyor hem de telaşlandırıyor. ufak ufak da olsa doğru şeylere kanalize olmaya başlamakta fayda var. aşağıdaki listede bulacaklarınız da o çok da konsantre olmanız gerekmeyen zamanları daha iyi ve kaliteli geçirebilin diye benden size! daha yeni yılı kutlamak için erken belki ama şimdiden iyilik ve sağlık dolu yıllar diliyorum.

bu ay beni en çok heyecanlandıran film hangisi biliyor musunuz? GODMOTHERED! yıllar önce burnumu kıvıra kıvıra enchanted'ı izleyip öyle bi eğlenmiştim ki, şimdi bundan da beklentim aynı şekilde! jillian bell'i brittany runs a marathon ile tanıdım ve çok sevdim, o filmi de amazon'da bulup izleyebilirsiniz kesinlikle tavsiye ediyorum.

bu ayın en tatlı sürprizleri ise kuşkusuz euphoria ve wonder woman. euphoria bir nev-i christmas special'la çıkıyor karşımıza ki tabii o downton abbey special'ları gibi bir şey beklemiyoruz. wonder woman da aylardır vizyon günü sayıyordu, artık vazgeçmiş olacaklar ki dijitalde yayınlamaya karar verdiler. bizde olay nasıl gelişecek bilmiyorum, digitürk olsam alırdım ben mesela ama o işler karışık tabii biraz.

netflix'in bize sundukları arasında en önemli iki giriş david fincher'ın gary oldman'ı başrole oturttuğu mank ve george clooney'nin hem yönetip hem oynadığı the midnight sky. mank, orson wells'in ve dünya sinemasının başyapıtlarından sayılan citizen kane'in senaristi herman mankiewicz'in hikayesini anlatıyor. the midnight sky'da ise yalnız bilim adamımız george'a felicity jones eşlik ediyor kadroda. antartika'da yaşayan george post apokaliptik dünyamıza gelmemeleri için bir grup astronotu uyarmaya çalışıyormuş senaryo icabı. ma rainey's black bottom ise ödül sezonunda netflix'in ağustos sonu kaybettiğimiz chadwick boseman'ı yardımcı erkek oyuncu dalında oscar kampanyasını destekleyeceklerini söylemeleriyle gündeme oturmuştu. august wilson'ın tiyatro oyunundan uyarlanan film, blues müziğin anası kabul edilen ma rainey'nin 1927 chicago'sundaki hikayesini anlatıyor. 


tenet'i ise dijitalde yayınlanacağı 16 aralık tarihini beklemeden izleme şansım oldu ve gerçekten müthiş sıkıldım. böyle olmasından zaten korkuyordum tam da korktuğum gibi de oldu. ayıp olmasın diye bitirdim. yukarda izler izlemez kaleme aldığım hislerimi görebilirsiniz.


bu ay film olarak bir başka heyecanım da ilk filmini az önce izleyip bitirdiğim, duygusunu, dilini ve temposunu çok beğendiğim francis lee'nin ammonite'ı. kate winslet ve saoirse ronan'ın başrollerinde oynadıkları filmin ilk fragmanını izlediğimde bir portrait of a lady on fire daha geliyor sanırım ve buna ne gerek var diye düşünmüştüm. birincisi gerek var. ikincisi lee'nin ilk filmi oan god's on country'yi (ingiliz kırsalında bir brokeback mountain) izlerseniz benim düştüğüm bu hataya düşmezsiniz. 


bu ay yeni bir dizi de giriyor hayatımıza: your honor. bryan cranston'ın bir hakimi calandırdığı dizi baya gerecek gibi duruyor. biraz the undoing biraz defending jacob tadında, çünkü oğlunu korumak zorunda kalan bir baba burda cranston. showtime dizisi, hafta hafta, sabrede sabrede izlemek durumundayız, ama başarabileceğimize inancım sonsuz.

bir de bridgerton var ki o da netflix'e gelecekler arasından beni heyecanlandıranlardan. shonda rhimes yani grey's anatomy (scandal ve how to get away with murder da tabii), ingiliz geleneklerine el atıp kendi downton abbey'sini çekmek istemiş. sonuç hem meraklandırıyor hem de endişelendiriyor, bakalım, göreceğiz. bir de jennifer lopez'in kariyerini başlatan film olduğunuz söyleyebileceğimiz, genç yaşta öldürülen ünlü latin pop starı selena'nın dizisi geliyor netflix'e: selena: the series. başrolde christian serratos var, the walking dead'ciler tanırlar onu.