frances ha, 2012
pazar günü izlenecek en iyi filmler ya da kısaca yumurtalı ekmek!
her sabah kahvaltıda izlediğiniz bir dizi, birkaç bölüme ayırarak izlediğiniz bir de filminiz olabilir, bu rutinlerden haftada bir günlüğüne de olsa çıkılması gerektiğini savunuyor uzmanlar, yani bendeniz. bu sabah kendim de öyle yaptım mesela, lucifer'i hazırladım kahvaltının yanında, sonra dedim ki, "bir dakika ya, her gün birbirine çok benzer şekilde devam eder olduysa da bugün pazar, hatta yağmur da sonunda durmuş gibi, kendimize bir kıyak yapayım ve iron man'i açayım." bunları dedim çünkü dün my next guest'in robert downey jr'lı bölümünü izlemiştim ve dave chappelle'den sonra iyi olan bölümlerden biriydi ve bo bol iron man'den bahsetmişlerdi ve benim de canım zaten çekmeye hazırdı ve çekivermişti. ben bu tip filmlerin en çok giriş ve gelişme bölümlerini severim bu arada. sonunda iyinin kazanacağı zaten bellidir ve o kargaşaya pek gelemem, göz ucuyla bakarım. bu hissimi de sizlere aktarabilmişsem, geçtiğimiz yıllarda birkaç kez yapmış olduğum PAZAR FİLMLERİ LİSTE'mi güncelleyip huzurlarınıza sunuyorum bitanems.
güzel günler, haftalar dilerim şimdiden!
the goonies. çünkü video kasetler varken kiralamaya doyamazdım, kaç kez izlediğimi bilmiyorum. yakın zamanda yeniden seyrettiğimde biraz kakafonik geldiğini de itiraf edeyim, ama yine de pazar deyince aklıma ilk gelen film bu.
away we go. jim ve pam'in jim'i: john krasinski ve kamala harris'in maya rudolph'u başrollerde. çok anarım bu filmi, hamile olduklarını ögrenen bir çift yuvalarını nereye kuracaklarına karar vermek için yollara düşerler.
the breakfast club. "aslında bu belki de daha cumartesi filmi, ne de olsa olaylar bir cumartesi vuku bulur. ama ben pazarınıza da rahatlıkla uyum sağlayacağını düşünüyorum. amerikan lisesinde sınıf farkını ortadan kaldıran film de diyebiliriz..." diye özetlemişim zamanında, hala da geçerli. her listeme girer, öyle çok severim, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi ve pazar filmi.
pitch perfect. komik, romantik, arkadaş canlısı ve müzikli ama müzikal değil. daha ne duruyorsunuz!
home alone. çünkü ben hala evde yanlız kaldığımda macaulay culkin'in yaptıklarının en yarısından fazlasını yapıyorum.
moonrise kingdom, the grand budapest hotel, ya da sizin seçeceğiniz bir herhangi bir wes anderson 'tecrübesi'. sebebini açıklamaya gerek duymuyorum.
truman show. çünkü bundan 22 yıl önce günümüzün özetini ve carrey'nin içindeki dramayı çıkarmasını bildiği için.
stargate. çünkü daha gizemli, gizemini böyle nazla niyazla açığa çıkaran bir film daha yok. ve çünkü james spader hala teyze olmamış.
terminator 2. çünkü james cameron 1993 yılında 2020'nin teknolojisiyle yarışır ölçüde bir film çekmeyi başardığı için. çünkü hasta la vista bebeğim.
billy elliott. çünkü çocuk star klişesini yıkıp jamie bell'den gerçek bir aktör yarattığı için. umut dolu senaryosu için.
jurassic park. bunca yıl sonra hala bardaktaki suyun titreştiğini ya da arabanın yan aynalarındaki 'bu yansıma göründüğünden daha yakındır' ibaresini her gördüğümde t-rex kardeşlerimi düşündürdüğü için.
juno. çünkü modern bir klasik olduğu için. müthiş bir soundtrack'i ve müthiş karakterleri ve müthiş dialogları olduğu için. ellen page için. michael cera için. turuncu tic tac'lar için.
zombieland ve zombieland 2. çünkü zombi meselesini ciddiye alırken aynı zamanda da dalga geçebildiği için, ve çünkü bill murray'yi bill murray rolünde izlediğimiz için ve çünkü en iyi devam filmlerinden biri olduğu ve tabii ki woody harrelson için.
devil wears prada. çünkü anne hathaway'e bile tahammül edebildiğim yegane film olduğu için. çünkü meryl streep ekranda göründüğü her saniye oscar'ı yeniden hak ettiği için. çünkü pazartesi günü ne giyebileceğine dair ipuçları içerdiği için. ve çünkü yine her listeye uygun her gün izlenebilecek bir film olduğu için.
mean girls. çünkü tina fey. çünkü daha henüz saçmalamaya başlamamış bir lindsay lohan. çünkü amerikan lise klişesine bildik ama en eğlenceli bakışlardan biri.
tin tin. bunu nasıl unuttuğuma inanın şaşırıyorum, ama sonra bakıyorum, kimseler hatırlamıyor bu şahane animasyonu! oysa ki peter jackson ve steven spielberg'in ortak çalışmaları hem de trilogy olmak üzere tasarlanmış müthiş bir prodüksiyon.
pippi uzunçorap. 10-12 yaş aralığında bu filmi kaç kere izlemiş olduğumu (özür dilerim sevgili ebeveynim) inanın bilmiyorum. bana çocukluk kahramanınız kim dediklerinde o yüzden cevabım hala uzun çoraplı kız pippi olur hep. pippi dürüsttür, başına buyruktur, bir sürü altını vardır ve bir gün korsan babasına tekrar kavuşmanın hayaliyle yaşar. hayal gücü koca bir yetimhaneye yetecek kadar geniş ve ayrıca da çok becerikli birisidir. bu da yetmezmiş gibi benekli bir de atı vardır. üstü başı biraz kirlidir ama bundan bize ne'dir. isveçli çocuk kitapları yazarı astrid lindgren'in romanlarından uyarlanan filmi izleyin, vaktiniz varsa kitapları da okuyun. zamanında can'dan yayınlanmıştı. çok güzel her kitap can'dan yayınlanmaz mı zaten?
interview with the vampire. benim en sevdiğim vampir filmi tartışmasız olarak bu (dizisi de true blood). pazar havanıza uymayacağını düşünmeyin, sonuçta bir hazine. gencecik brad pitt'ler tom cruise'lar mı istersiniz. küçücük kirsten dunst'lar mı antonio banderas'lar mı... bunlar bir kenara vampirlerin çok saşalı görünen yaşamlarına dramatik bir bakış açısıdır ve kahramanımız christian slater hiç laftan anlamaz!
batman returns. tim burton batman'lerinin ikincisi, en sevdiğim penguen adam ve kedi kadın'ı bir araya getirdiğinden favorim. (bir başka ikinci film favorim de terminatör'dür, bilen bilir). gotham iyice yerine oturmuştur, şehir ve burton birbirline iyice ısınmışlardır. christopher walken sinsiliğinin doruğundadır, michelle pfeiffer ise güzelliğinin. sonra anne hathaway diyorlar kedi kadın oldu, konuşturtmayın beni allahşkına (ki, haksızlık etmeyeyim, olabileceğinin en iyisini de olmuştu, ama yani, pfeiffer ve kostümüyle yarışabilmek için fırınlar dolusu ekmek yemesi ve sonra tabii onları çıkarması gerekir, malum, kilo)
life of pi. daha pazar bir film düşünemiyorum. tabii izlediyseniz hemen bir kenara bırakın lakin bende ikinci kez izleme heyecanını henüz uyandırmayanlardan. ama yine de leziz bir görsellik, çılgın bir hayal gücü. bir de ah o havuz!
pulp fiction. benim seyretmekten bıkmadığım filmlerden pulp fiction. ilk kez sinemada izlediğimden beri hislerim katlanarak arttı. her seferinde daha çok sevdim. bu sene halloween'de mia wallace olacaktım hatta ama son anda vazgeçirdiler, neymiş, kakülüm yokmuş...
jumanji. ben bu filmi izlemem gereken yaşta izlemedim. yetişkin irisiydim ilk izleyişimde, ikilemedim de zaten, ama ilk fırsatta yapacağım. çünkü gerekli miktarda gerçeklik ve karamsarlık içeren ideal bir pazar filmi. robin williams'a da selam söylemiş olursunuz hem...
gremlins. içimi nasıl da karartmış nasıl da korkutmuştu beni o ikinci nesil gremlinler! şimdi bakınca gizmo'nun kendisi de hayli tuhaf bir yaratıkmış aslında. ama neyse, tam bir nostalji!
jaws. her sene en az bir ya da iki kere izlerim. bu sene sıramı savdım yalnız sanırım...
12 monkeys. bugünlerde yeniden izleme hislerimin kademe kademe arttığını hissediyorum bu filmi. bugüne kadar izlediğim en iyi zamanda yolculuk filmlerden olduğunu düşünüyorum. ayrıca bruce willis çok tatlıdır burada. brad pitt de henüz... terry gilliam'ın imzalarının hepsi vardır. şu an derhal ediniyorum!
as good as it gets. romantik komedi listelerine girmeye de hak kazanan bir yapım bir taraftan, ama başka bir taraftan da bir dostluk filmi. ne kadar izlersen izle sıkılmayacağın cinsten, hollywood klişelerinin hepsine sadık, sıcacık. teoman'ın 'çizgilere basmadan yürüyemeyenlerden misin' dizelerine ilham vermiş olduğunu özellikle hatırlatmak isterim.
death becomes her. meryl streep, goldie hawn ve bruce willis. gençlik iksiri bu üçlünün eline geçer ve yüzyıllık koşuşturmaca başlar. sinemada izlemeye yetişmiş ve çok etkilenmiştim. çocuk götürülecek film pek değilmiş aslına bakarsanız, ama neyse artık iş işten geçti...
julie & julia. ah işte bir meryl streep güzelliği daha!
donnie darko. birkaç gece önce bu filmi kocamın izlememiş olduğu gerçeği ortaya çıkınca, yeniden izlemek için gereken bahaneyi de bulmuş oldum (notting hill'i de hiç izlememiş, bilen biliyor instagram story'lerimden, julia roberts'ın oyunculuğuna şaşırdı, üzerine konuşuyor olabilmemiz bile mucize gibi geliyor bana). çok severim. atilla izlemediyse aranızda izlememiş başkaları da olabileceğine dair olasılıklar artıyor. yönetmeni richard kelly daha sonra pek başarılı işlere imza atamadı ama burada tavan yaptığını ve jake gyllenhaal'un kariyerini başlattığını rahatlıkla söyleyebiliriz!
the intouchables. birkaç yıl önce çıkan bu tatlı fransız komedisi özellikle de güzel finaliyle iç ısıtıcı cinsten. amerikanını da çektiler bryan cranston ve kevin hart'la ama izlemeye elim gitmedi.
castaway. zamanlama konusunu çok iyi becermiş filmlerden castaway. sonuçta tom hanks bir adada tek başına fena sayılmayacak bir süre geçiriyor ve genel izleyici kitlesi bundan sıkılmıyor. bu film de karlı bir bologna akşamına ve o akşam üzeri cüzdanını kaybetmiş olmasına rağmen yüzünü asmayan romina'ya gitsin. sonra da anneme.
amelie. bu filmi düzenli aralıklarla izleyip modunuzu yükseltmenizde hiçbir sakınca yok. süreyi siz belirleyin. tavsiyem altı ay ila bir yıl arası. benim gibi zamanında çok sık izlediyseniz aralığı uzatabilirsiniz.
frances ha. noah baumbach ve greta gerwig ikilisinin çıkardığı en iyi film hala frances. benzerlerinin bir adım ötesine geçmeyi başarmıştı zeki ve içten diyaloglarıyla.
beautiful girls eski zamanlardan çok sevdiklerimdendir. uma thurman, matt dillon, natalie portman, timothy hutton, rosie o'donnell, mira sorvino...
contact. jodie foster ve matthew mcconaughey, bir araya geleceklerini asla tahmin etmeyeceğimiz türden bir ikili. çok sever çok da ağlarım. bir nevi interstellar.
iron man. isterseniz hemen ardından ikinci ve üçüncü filmleri de izleyebilirsiniz fakat sonra kendinizi bir marvel çukurunda da bulmanız mümkün. şahsen ben bundan sonra thor'u öneririm, chris hemsworth'ün sarartılmış kaşlarına rağmen çok iyi bir dinamiği vardır, en sevdiğim marvel'lardan kesinlikle. captain america'nın ilki de iyi.