the matrix hassas noktam.
ilk filmi kaç kere izledim bilmiyorum, bu yüzdendir ki ikinci ve üçüncü filmi izlememek için bayağı bir direndim. hatta bir the matrix trivia'sı yapacağım zamana kadar da izlemedim, o zaman da artık en azından bir fikrim olsun dedim. insanların karşısına çıkıcam, izlemedim demek olmaz dedim ama bence öyle desem daha bile iyiydi çünkü hali hazırda sahip olduğum fikirlerin hepsinin ne kadar da doğru olduklarını da konfirme etmiş oldum böylelikle.
tüm bu önyargılar dördüncü filmin çekileceğini duyduğumda da yeniden üşüştüler beynime, 'ne gerek vardı ki?' diye. illa bokunu çıkaracaklar her şeyin. wachowski'lerin zaten the matrix dışında yaptıkları hiç bir şeyi beğenmemiş biriyim. ve evet buna sense8 de dahil.
fragmanı izlerkenki hislerim ise farklılık gösterdi itiraf etmeliyim, neo'nun saç modelinin john wick'ten aşırtma olması haricinde (n'olurdu ki kesseydi?) eski dostlarımı görmüş gibi hissettim ben.
ilk sahnenin tüm o plastikliği (3d'den bir şehir yaratmışlar bu da the matrix ruhuna çok uygun diye düşünmüşler sanırım) bile beklentimin düşüklüğünden belki de, çok batmadı.
trinity'yi bi beğendim, aradan onca yıl geçmemiş sanki, ne güzel yaş almış ve hatta sanki almamış. morpheus'un (laurence fishburne) kadroda olmamasını, yerine yeni ve ileri bir versiyonu gibi duran yahya abdul mateen'in getirilmesini ise anlamadım (zaten gençliği olabileceği konuşuluyor ama mateen de dahil kimse denies nor confirms), filmden bir sürpriz beklerken buldum kendimi, fishburne'ün bir cameo'su anlamında.
şaşırtıcı bir başka detay da wachowski'lerden sadece lana'nın ismini görmek yönetmen koltuğunda. lilly durumu açıklamış daha önce, hem arka arkaya çok fazla iş yapmış ve yorulmuş olmaları ve bedensel dönüşüm sürecinden bahsetmiş the matrix resurrection'ın yapımcı kadrosunda isminin yazılmamasıyla ilgili olarak. bu süreçte bir de sadece birkaç hafta arayla anne ve babalarını kaybetmişler. zaten yeni bir matrix çekme fikri ve senaryosu da lana'nın aklına gelmiş lilly de kendini dizisi work in progress'e vermiş (izlemedim ama izlicem bi, fena görünmedi çünkü bu defa).
neil patrick harris ve jonathan groff için bir şey hissedemedim. christina ricci'yi ise göremedim, ben mi kaçırdım acaba?
her şey bi yana şu an tek istediğim iç rahatlığıyla bi sinemaya gitmek, covid endişesi yaşamadan patlamış mısır yemek istiyorum. yetti artık.