2022'nin en iyi dizileri (şimdilik)

house of the dragon, hbo
2022 best TV *updated/güncellendi

en az bir aydır şu listeye bir ekliyorum bir çıkarıyorum, bahane tabii, aslında hazır da, bir türlü oturup finalize edemedim işte klasik. hazır emmy adayları da açıklanmışken (buradan görebilirsiniz hepsini: tık tık) hayal kırıklıklarım ve çok sevinçlerimle birlikte 2022'de yayınlanan diziler arasında en beğendiklerimi ve mutlaka izlemenizi istediklerimi sizlerle paylaşıyorum:

somebody somewhere en sevdiğim türlerden, küçük, kısa, kalp ve sevgil dolu komedi dramalara bir yenisi eklendiği için mutluyum. herks tarafından övgüyle karşılanmış ve daha ilk sezonunun yayınlanması bitmeden iknci sezon onayını almış olmasına rağmen emmy'lerde karşılığını bulamadı ne yazık ki. ama geçtiğimi yıl emily in paris (bu örneği daha sonra tekrarlayacağım durumlar olacak) gibi bir dizinin de en iyi komedi dizisi dalında aday olduğunu düşündüğüm zaman çok da kederlenemiyorum doğrusunu isterseniz.
euphoria 2
yine bir görsel hikayesel ve repliksel şölen izletti bize euphoria. özellikle de o yedinci bölüm neydi öyle! izlemeyen kalmadı sanıyorum ama o iki kişi de artık izlese çok iyi eder! -beinconnect
single drunk female bu senenin es geçilen dizilerinden biri de bu. ama neyse ki değerini görenler gördü de ikinci sezon onayını alıverdi! new york'ta yaşayan 20'lerinin sonlarındaki bir kadın olan sam alkolik olduğunu işini de kaybetmesiyle birlikte nihayet kabullenince annesinin yanına döner ve hayatını toparlamaya çalışır. çok direkt, açık ve komik sohbetler, birbirinden iyi yazılıp oynanmış karakterlerle zenginleşen 30 dakikalık dizilerimizden. bi oturuşta izlersiniz. -disneyplus
heartstopper
netflix'in yaptığı e tatlı sürprizlerdendi bu! büyüme çağındaki ya da ergenliğindeki iki çocuğun birbirlerini ve kendilerini keşif hikayesi diyim. alice oseman'ın aynı isimli çizgi roman'ından uyarlanan dizi de 2 ve 3. sezon onaylarıni hemencecik alanlardan. eşcinsel bir ilişkiyi anlattığından çizgi romanların ülkemizde kesekağıdı içinde satıldığını, d&r gibi büyük bir zincirin ise satışını tamamen durdurduğunu da ayrıca belirtmek isterim. -netflix
severance bu senenin izlemek için ayırdığınız vakte ve bazen de enerjiye en çok değen, en yaratıcı dizisi. yönetmeni ben stiller yaratıcısı dan erickson'la üzerine bayağı bir çalışmış, sonra bir de pandemi kazığı yemişler. bir noktada artık ne yaptıklarını neden yaptıklarını unutacak hale gelmişler ama vazgeçmemişler ve her bir alınterlerine de değmiş! adam scott hayatının rollerinden birinde, yeni tanıdığım britt lower'ın büyük hayranı oldum, christipher walken derseniz zaten kalbimde çok ayrı bir yeri var, john turturro, patricia arquette ve sonunda yerini bulan zack cherry! britt dışındaki herkes ve dizinin kendisi de emmy adayı oldular ama bunun böyle olacağını biz daha ilk bölümü izlerken bile biliyorduk zaten. -appletvplus
house of the dragon, çok bekledik ve beklediğimize de değdi. şahsen bu ilk sezon beni ziyadesiyle mutlu etti. çok aile içi bir dram izledik belki ama detaylar mest spor. bir de en çok game of thrones'dan uzaklaşmamayı seçmiş olmalarına sevindim ben, müziği, jeneriği, çekim mekanları. zaten mantıklı olan da buydu, amerika'yı (westeros) yeniden keşfetmenin manası yoktu ama insan ne bekleyeceğini bilemiyor bazen. insan korkuyor. aynı başlık altında incelemek haksızlık ama rings of power'a da değinmeden geçemeyeceğim. bu listede tek başına yer alması ne yazık ki mümkün olamicak, çünkü o duygu geçişini tam anlamıyla yaşatamadı bana. güzel ve görkemli başladı, görkeminden bir şey yitirmeden de devam etti, fakat hikayesi, karakterleri, çok suni, çok plastik kaldı. he yok mu sevdiğim birileri, elbette ki var, oren var mesela, got'tan arkadaşımız, sonra bir de nori. -beinconnect
outer range bu yıl izlediğim ve hala birkaç günde bir ikinci sezon onayını aldı mı diye google araması yaptığım bir dizi
(aldı). cowboy dizisi ama with a twist. daha önce pek çok yapımda karşımıza çıkan açıklanması güç kara bir delik de başrolü josh brolin, imogen poots, lily taylor, tom pelphrey ne noah reid'le paylaşıyor. atmosferini, oyuncularını, hikayesini, zamanı kullanışını çok çok beğendim. -primevideo
stranger things 4 çok bekledik ama o kadar değdi ki! hikaye öyle güzel toparlanmış ki! vecna ve eddie ve argyle gibi kadroya yeni giren isimler ve karakterleri, steve gibilerinin karakter gelişimleri, will'in durumu, hepsini ergenliği, ilk andan itibaren 80'ler sinemasına gönderme yapan duffer biraderlerin gittikçe karanlıklaşan ve 4. sezonu adeta bir korku filmine dönüştüren referansları, büyük kavuşmalar, üzücü vedalar derken ben kendimi bir fangirl olarak bulmaya devam ediyorum. çok hayranım. 5. sezonunda vedalaşacak olmaya henüz hazır değilim ama bu sezondan sonra başımıza geleceklerden daha az korkuyorum. -netflix
hacks 2 ayakta alkışıyorum ama en önemlisi de çoooooook gülüyorum! tabii biliyorsunuz gülerken ağlamak da çok makbul, o yüzden şaşırmayın. ilk sezon büyük bir başlangıçtı, ilk andan kendini sevdirebilmişti, ikinci sezon o yüzden beklentim çok yüksekti ve karşılanamayabileceğinden dolayı da korku içindeydim, ama gelin görün ki ilkinden bile iyiydi! bir de yeni yıldızımız oldu: megan stalter, hiç boşu yoktu bu sezon! -beinconnect
minx benim için bu yılın en iyilerinden biri de buydu. playmen tarzı bir dergi olan minx'in yayınlanma sürecini konu alıyor, jake johnson bgüne dek sadece kadın bedenini teşhir eden pornografik dergiler basan bir yayıncıyı o kadar iyi oynuyor ki sanki gerçek hayatta da mesleği buymuş diye düşünüyorsunuz. ophelia lovibond ise feminist ve idealist gazeteci yazar ve derginin de fikir anası rolünde. hikayenin 70'ler los angeles'ında geçtiğini ve ikinci sezon onayını çoktan almış olduğunu da söylemek isterim.
the dropout şimdi biraz daha ciddi kategorilere geçiyorum. the dropout bunların ilki olsun. amanda seyfried acilen psikolojik desteğe ihtiyacı olan başta kendine ama sonra da etrafındaki herkese yalan söyleren genç aşırı zeki fakat değer yargıları karışık bir fm'ciyi (fen matematik) canlandırıyor bu gerçek hikaye uyarlamasında. theranos isimli şirketi ve dünyayı değiştireceğine inandığı tek bir damla kandan tüm analizleri yapabileceği inandığı cihazıyla, tek başarısı yatırımcılarının ağzına etmek olan, bir sürü insanın da sağlığını tehlikeye atan, yargı süreci de halen devam eden elizabeth holmes rolünde seyfried korkutucu derecede başarılı. emmy'yi alacağında kesin gözüyle bakıyorum ben. -disneyplus
killing eve final sezonu olmasından dolayı burada bulunuyor bu. çok seviyordum villanelle'i, tatlı da bir veda oldu. -blutv
the girl from plainville bu sene izlediğimiz gerçek hikaye uyarlamaları arasında en iyilerden biri de elle fanning'in başrolünde oynadığı bu mini diziydi. fanning'in the great'le aday olup bununla olmaması şaşırtıcı, çünkü bence de o da ayni julia garner ve sydney sweeney gibi iki adaylığı hak ediyordu. sonuç olarak sadece birkaç kez görüştüğü, bunun dışında ilişkileri telefon mesajları üzerinden devam eden iki gençten fanning'in canlandırdığı michelle carter'ın erkek arkadaşını intihara özendirmesinin ve cinayetle yargılanmasının hikayesini izledik. -beinconnect
the staircase bu da beni hızla içine alanlardan oldu son aylarda izlediklerim arasında. merdivenlerden düşerek mi yoksa kocasının mı öldürdüğü bugün haa netlik kazanmamış kathleen ve michael peterson'in müthiş karmaşık hikayesi. bu true crime'ları televizyon çocukları podcast'te derinlemesine irdeledik, dinlemenizi isterim şurdan.
dopesick amerika'daki opioid ve big pharma krizini en iyi anlatan yapım. yine gerçek hikayeler ve gerçek insanlar üzerinden, michael keaton ve kaitlyn dever'ın oyunculuklarıyla şahlanan harika fakat oldukça da karanlık bir dizi. siz siz olun bir yerinizi kırıp da ağır kesicilere bulaşmayın. bugün hala pek çok kişi bu bağımlılıkların pençesinde ve ilaç üreticileri kazanmaya devam ediyor. akıl almaz bir saçmalık daha. -disneyplus
candy true crime deyince özellikle estetik açıdan çok beğendiğim candy'yi de buraya yazmak istedim. jessica biel ve melanie lynskey'nin başrollerinde oynadıkları dizide en yakın arkadaşını sebepsiz yere öldürmüş görünen candy'nin yargılanma sürecini izledik. biel burda da hem başrol hem de yapımcı görevini üstleniyor. -disney
yellowjackets melanie lynskey demişken de beni bu senenin en çok mutlu eden yapımlarından biri olan yelowjackets'e burada yer vermemek olmaz. içinde diziye de ismini veren lise kız futbol takımının bulunduğu uçak ormanın içine düşer, düştükleri yerde esrarengiz bir takım olaylar yaşanmasının yanı sıra kendi aralarında da tehlikeli bazı karakterler olduğunu her bölüm daha net bir şekilde görüyoruz. bir nev-i alive durumu, açlıktan birbirlerini yemeye kadar gidiyor durum çünkü bulunmaları bir seneden uzun sürdüğü için bu kızların. dizi günümüz ve olayın yaşandığı 1996 yılı arasında gidip geldiğinden müzikler ve modalar anlamında da bana çok iyi gelen bir nostalji barındırıyor. lynskey dışında kadroda yeniden ve sonunda aramıza iyi bir projeyle geri dönen christina ricci ve juliette lewis de bulunuyorlar. -beinconnect
dexter: new blood bir geri dönüş hikayesi bunca yıl sonra, hele de bu kadar başka bir coğrafyada ancak bu kadar güzel kotarılabilirdi. yılın tabii ki en iyi dizisi değil ama beni gerçekten çok mutlu etti ve her hafta heyecanla yeni bölümünü bekletti. binge edemedim yani o denli br eski usüle dönüş oldu. keşke daha da uzayabilseydi ama şimdilik bir haber yok... -beinconnect
yargı benim için bu listede mutlaka yer alması gereken dizilerden biri de tabii ki de yargı'ydı elbette. ikinci sezonunu merakla bekliyorum, fantastic four'umu (ılgaz, pars, eren, ceylin) şimdiden özledim! -kanald
abbott elementary bir cevher. the office stilinde (yaratıcısı ve başrol oyuncusu quinta bronson daha çok parks and creation'ı örnek aldığını vurguluyor) bir mockumentary yani çakma belgesel. siyah ve ekonomik olarak darboğazda bir nüfusa sahip ögrencileriyle abbott ilkokulundaki çok hevesli genç öğretmen bronson'ın dizisi hemen ikinci sezon onayını ve akabinde emmy adaylıklarını alan diziler arasında. karakteri de kesinlikle michael scott'tansa bir leslie knope. -disney
ozark 4 bu da arada kafa karıştıran ve ana karakterlerine karşı çok korumacı bir tavrı olsa da en en sevdiğim dizilerdendi ve güzel de bir final yaptı. özellikle final sezonunun ikinci kısmında çok duygusallaştığım pek çok an oldu. netflix orijinalleri arasında da stranger things'e birlikte ilk sıralarımda yer alıyor benim. -netflix
the bear, bomba gibi girdi tüm bölümleri aynı anda yayınlanan bu kaotik mutfak dizisi hayatımıza! lip gallagher yani jeremy allen white da bu sayede yeniden chicago'ya döndü, bir şefi canlandırmak için çeşitli eğitimlerden geçti ve bence layıkıyla canlandırdı rolünü. izlemesi bazen yorucu olsa da o dinamiği başka türlü yansıtamazdı sanıyorum. karakterinin dramasını anlattığı o sekans ise hala hatırımda. -disneyplus

hadi bana yazın kendi favorilerinizi, en'lerinizi. 
kiss kiss
d.