druk, körkutük, another round 2020'nin yabancı dilde en iyi film oscar'ını da almıştı. |
körkütük - druk bu mubi'den sonra şimdi de netflix'e de gelmiş ve platformda bulabileceğiniz en iyi filmlerden biri, izlemediyseniz koşun ki hatta ikinci üçüncü tur da bindirilebilir rahatlıkla.
the lost daughter ben bunun netflix'e gelmesini bekleyemeyip sinemada gitmiştim. maggie gylenhaal'a en iyi uyarlama senaryo oscar adaylığı getiren film, jessie buckley'nin oyunculuğuyla yanıp tutuşuyor. özellikle kadınların, hele de anaların mutlaka izleyip değerlendirmeleri gerektiğini düşünüyorum.
sen ben lenin bu senenin en eli yüzü düzgün yerli filmlerinden.
spencer kristen stewart'ın bir hayli ağır ve bir o kadar da zarif ve boynu bükük diana'sını izlemediyseniz hemen izleyin derim. kadının yaşadığı karabasanı hissettiriyor insana.
before midnight serinin ilk iki filmi netflix'te yok ama (artık blutv'de de yok, eskiden orada vardı yanılmıyorsam) ama sondan da izlenir yani neden izlenmesin.
private life son yıllarda netflix’ten çıkan en iyi filmlerden, çocuk sahibi olmaya çalışan bir çiftin (katryn hahn & paul giamatti) hikayesi.
lost in translation benim vazgeçemediklerimden ki bayağı da oldu izlemeyeli, geçen hafta kim milyoner olmak ister sayesinde yine aklıma düşmüştü...
the meyerowitz stories çenesi düşük bi noah baumbach filmi ve çok tatlı. en büyük falsosu emma thompson'ın sybil trelawney kostümüyle bu filmde de belirmesi!
the nice guys ben bu filmi çok komik bulmuştum, 70’lerde geçen bir suç ve komedi, ryan gosling & russell crowe, absürd bir ikili, devamı gelir diye düşünüyordum olmadı.
roma kolay yutulmuyo roma, ama ben belki de sinemada izlediğimden çok etkilenmiştim...
the fundamentals of caring selena gomez'i bir oyuncu olarak kabul etmeye başlama filmim. ayrica craig roberts'ı çok severim.
knives out bu agatha christie tarzı katil kim filmi, baya iyi ve eğlenceli, devamı da geliyor önümüzdeki yıl haklarını satın alan netflix'e.
king of staten island bir pete davidson komedisi, ben sevmiştim. yarı otobiyografik.
a simple favor bu filmi ilk izlediğimde çok vasat bulmuştum, artık ne büyük beklentilerim vardıysa, sonradan daha eğlenceli geldi. bi de ne olursa olsun serena van der woodsen.
the forty year old version bu süper bir orijinal! 40'ına gelip hala hayatta bir yere vaamadığını düşünen tüm akranlarım toplansın!
don’t look up bunu izlemeyen herhalde kalmamıştır ama yine de koymak istedim. bayağı eğlenceliydi çünkü. artık aklımda bir de hep yakamoz'la çakışıyor selçuk yöntem yüzünden.
moxie amy poehler'dan ve amy poehler'lı anarşik ana kız komedisi.
late night bunu da izlemediyseniz kesin izleyin, mindy kaling ve emma thompson late night televizyonun dehlizlerine giriyorlar birlikte. yani çok derinlere indikleri söylenemez ama bu erkek egemen dünyada kadın olmak filan, ve komik ve biraz da romantik.
into the wild biraz moral bozar ama güzel bi klasik. sean penn'in yönetmiş olduğunu da hatırlatmak isterim.
marriage story gacırt türünden bir ilişki dramı. adam driver & scarlett johansson. laura dern'e oscar'ı getiren avukat rolünün de bu filmden çıktığını hatırlamakta fayda var.
the social network çok severim, ara ara açar izlerim ama bi bok öğrenemedim turnayı gözünden vurmakla alakalı hala!
the departed arada bi scorsese iyi gider ki bu da yönetmenimizin en az kendini tekrar eden filmlerinden son zamanlarda çektiği.
moneyball bunun da matematiğini kafamın ne kadar bastığını bilmiyorum ama brad pitt'i yemek yerken görmek her zaman ok.
bombshell bu bence bayağı etkileyiciydi, zamanında çok konuşulmuş olsa da o promosyon dönemini aşabilmiş bir film olmadı.
brokeback mountain yani, zaten.
the remains of the day ağlatma garantili. kazuo ishiguro'nun romanından uyarlama. anthony hopkins yine şahane bir karakteri canlandırıyor. partneriyse emma thompson. ne çok andım bu listede emma thompson'ı hayırdır inş.
the curious case of benjamin button bu da kaç kere izlesen olan filmlerden. bir de o kadar uzun ki, mini dizi muamelesi yapıp üçe dörde filan bölebilirsiniz dilerseniz. :)