oppenheimer; cillian murphy |
tenet'ten sonra tekrar gönlümüzü kazanabilecek mi diye pek de endişeli olduğumu söyleyemicem nolan için. ha, kazanması gerekiyordu bunu rahatlıkla slyöeyebilirim ama. harika bir arşiv yarattı, arada elbette bazı kazaları olabilir, buna yerimiz var. tenet'in pandemi günlerinde sinemada ilk gidilen filmlerden olması hayal kırıklığını daha da büyütmüştü sanırım. oppenheimer da benzer bir rol üstlendi diyebiliriz hatta. tom cruise'un top gun maverick'iyle başlayan bu, 'sinemayı kurtarma operasyonu'nun en önemli halkalarından biri oppenheimer ve aynı gün vizyona giren barbie oldular ne de olsa.
bi an ben de oynamış olabilir miyim acaba diye düşünüyo insan... |
henüz barbie'yi izleme şansım olmadı, olması için elimden geleni ardıma koymasam da bulunduğum yer olan ayvalık'ta filmin çocuk filmi olduğunu düşünmüş olacaklar ki yalnızca dublajlı gösteriyorlar. bu da benim için bir: 'it's a big no no'.
iki filmin vizyon tarihleri ve sinemayı kurtarma misyonları dışındaki diğer bir ortak noktaları da yıldızlarla dolu kadroları. barbie'yi bilemiyorum fakat oppenheimer bu konuda süpriz üzerine sürpriz patlatıyor. herkes biri! herkes bir yerden tanıdık! neredeyse repliği olmayan ekstralar bile ki öyle de; örneğin hiroshima ve nagasaki bombalandıktan sonra oppie'yi kutlayan kalabalığın içinde fizikçinin kabuslarıyla tanıştığımız o sahnede yüzü soyulan kız, christopher nolan'ın gerçek hayattaki kızı flora! flora daha önce interstellar'da da ufak bir role sahipti, fakat hangi baba evladını atom bombasından yanan yüzü katman katman soyulurken görmek ister bilmiyorum. peki babam nolan olsa ben o rolü üstlenmek ister miydim? ABSOFUCKINLUTELY.
cillian murphy'nin oyunculuğu ve filmin neredeyse her saniyesini kaplayan varlığına, beden diline, sesine, mimiklerine şapka çıkarıyorum. çok doğru bir tercih. ödül alır mı bilmem ama oscar yarışında adını göreceğimize şüphem yok. florence pugh ile olan seks sahneleri nolan daha önce hiçbir filminde cinselliğe yer vermediğinden çok konuşuldu, tartışıldı. ben onları da sevdim. bilhassa da oppie o küçük toplantı odasında arkasında karısı otururken ilişkilerini itiraf ettiği sahnedeki her terchi estetik ve anlatım anlamında bence çok etkileyiciydi.
rami malek mesela sürpriz yumurtadan çıktı gibi bi şey oldu! kadroda yer aldığını bile unutmuşum ya da hiç bilmemişim, filmin bitmesine 15 dakika kalana dek tek bir repliği ve yalnızca birkaç sahnesi olan malek son anda çok önemli bir pozisyonda beliriyor perdede.
asıl favorim ise alden ehrenreich oldu. 2018 yılında han solo'nun gençliğini canlandırarak hızla başladığı kariyeri aynı hızla durulan ehrenreich yeteneğini ve karizmasını hiç de az olmayan rolü boyunca gerçekten konuşturmuş. david krumholtz da ekranda varlığını hissettiren ve rolüne çok yakışan bir tercih olmuş. çocukluğundan beri kamera karşısındaki krumholtz'un bir yetişkine dönüşmesini izlemek hem keyif hem de üzücü, akranız çünkü, yaşlandığımı hatırlattı bana.
matt damon'ı ne yapsa severim, fakat o burada daha çok boşluk doldurmuş, pek bir numarası yok yani. ama gecikmiş bir 'oyunculuk oscar'ı vermek ister mi akademi, belki de. en azından adaylar arasında adını görmek mümkün. oscar'ları çok da umursadığımdan değil, ama iş dönüp dolaşıp oralara geliyor nasılsa hiç kendimizi kandırmayalım. ha bu arada matt damon'ın adını oscar'larda air'deki perofmansıyla görmeyi tercih edeceğimi de belirteyim. bu yılın en iyi filmlerinden olmayı sürdürüyor air.
oscar demişken robert downey jr'ın hayat verdiği hırslı, alıngan ve içten pazarlıklı lewis strauss karakterini de unutmamak lazım. jr'ımız da her zaman olduğu kadar iyi. fakat performansı beni özellikle etkilemedi doğrusunu isterseniz.
emily blunt & cillian murphy |
emily blunt'ın canlandırdığı kitty oppenheimer'ı film öncesi izlediğim onlarca röportaj sırasında çok daha iyi tanıdım bir de ben. filmde ona da tam yer açamamış nolan. değersiz hissettirmiş anlamında söylemiyorum bunu, şahsen daha insani tarafına odaklanmayı isterdim oppie'nin diyorum yalnızca.
filmin neredeyse ilk sahnelerinden itibaren hissettirdiği en önemli duygu vicdan muharebesiydi benim için. fakat oppenheimer bunu ne kadar hissetmiş nolan'sa biz izleyiciye ne kadar geçirebilmiş bundan emin değilim. o duyguyu üzerinden ne kadar çabuk attığına dair çok güzel bir replik vardı başkan truman'ın odasından ayrılırken mesela ama yaşananlar devasalığı tek bir sahneye indirgenemicek ölçüde.
tam bir duyguya tutunacakken o duygular nolan tarafından hep elimizden alınmış gibi geldi bana. mesela interstellar'da bu duygu meselesini çok daha iyi çözümlemişti yönetmen. şahsen ağlayabilmeyi isterdim mesela, ağlayabilecek kadar hissetmeyi. çünkü bir katliam izliyoruz en nihayetinde. gereksiz olduğu da neredeyse kabullenilen. ardından dünya bir daha hiç aynı yer olmuyor filan... ama izin vermemiş buna nolan, resmen istememiş, 'hayır, ben size olayları tüm gerçekliğiyle aktarmak istiyorum, yönetmenliğimi teknik alanlarda ve kurguda sergilemeyi seçiyorum,' demiş sanki.
o teknik alanların başında da ses tasarımı geliyor. bomba testi anının sessiz olması örneğin! o kadar doğru bir tercih ki! yine, 'oppie oppie oppie!' tezahüratı sırasında murphy'nin arka planını titretmek! tamamen analog yöntemlerle çektiği bu sahneler çok etkileyiciydi.
bu bir diyalog ve tarih filmi. ayık kafayla izlenmesi gerek. asla barbie'yle aynı gün izlemeyin mesela. 3 saatinizi ayırın bu güzel sinema olayına. ha bir de perde meselesi var, imax kameralarıyla çekti nolan filmi biliyorsunuz ve imax sinemalarında izlenmesini öneriyor. ilk günler ve haftalar sizin gidebileceğiniz saatlerde imax'te yer bulamayabilirsiniz, sabredin. fakat benim yaptığım gibi taşrada olabilirsiniz, ya da imax'e para vermek istemeyebilirsiniz, bu sizi durdurmasın. aydınlatması düşük küçük bir perdede, ikinci yarı havalandırması eksilmiş bir salonda dahi görkeminden bir şey eksilmiyor çünkü.
,
'now i have become death, destroyer of the worlds.'
budizme merak saldığı bilinen oppenheimer kutsal bir hindu metni olan bhagavad gita'dan alıntılıyor bu sözleri.