nisan dedik bağrımıza bastık

yanılmamışız merak etmeyin, böyle şakacı bir başlık atıp sizi heyecanlandırmak istedim azıcık sadece.

game of thrones güçlü bir başlangıç yaptı yeni sezona. başladığından beridir biriktirme ihtimalini değerlendirmeye dahi almadan günü gününe izliyoruz atillacığımla.
mad men deseniz aynı şekilde. her bölümü içiyorum adeta. yavaş bir başlangıç yaptı diyenleri ise duymazdan geliyorum, ben beklediğim herşeyi ve hatta fazlasını bulmaktayım.
girls bu pazartesi başladı, izlediniz mi bilmiyorum ama ben hemen baktım tadına. lena dunham hiç şaşırtmıyor, tiny furniture'a bir devam niteliğinde adeta judd apatow yapımcılığındaki girls. karakterlerin sayısında artış var sadece. sonuç ise hiç fena sayılmaz, ama son kararımı üçüncü bölüm gibi vermeyi düşünüyorum.




nisan ayının bir de sürprizi oldu benim için, adı 'smash'. aslında ocak ayına nbc kanalında gösterime giren diziden tesadüfen haberim olmasına kendim de şaşırmadım değil. sanırım bunca vaktimi ekran karşısında geçiriyor olmama rağmen biraz tutucuyum da. yanlış anlaşılmasın üzgün değilim, ufak yanılmalar olabilir belki ama genelde ne kaçırdığımdan ve kaçırmadığımdan haberdarım.

smash, geri dönüp baktığında hatırlanmayacaklar kategorisinden, ama izlemesi eğlenceli. çerez diye tabi ettiğimiz türden bir dizimiz. glee'nin yetişkin versiyonu diyeceğim ama aslında şarkılı türkülü olmaları dışında bir benzerlikleri yok. glee hafifliğinin bilincinde olduğundan onun üzerine gidebilen bir dizi. smash ise daha ciddi sularda yüzüyor.


şarkıcı kızlarımızın şu el hareketleri beni benden alıyor.

dizi bir broadway müzikalinin nasıl ortaya çıktığını anlatıyor. bu işlerin hiç içinde olmayan bir izleyici olan ben tatmin oluyorum önüme konanları izledikçe açıkçası. başrol birden fazla. yine de şu yukarıda gördüğünüz piramidin tepesinde duran katherine mcphee'den başlayabilirim sanırım anlatmaya. kendisi people ya da us magazine gbi dergilerde görüp kim olduğunu hiç anlamadığım ve önemsemediğim biriydi. diziyi izlemeye başlayınca araştırmamı yaptım ve american idol çıkışlı bir şarkıcı olduğunu öğrendim. fena bir iş çıkarmıyor.


houston dizide tam da uzun süre birlikte olduğu jack nicholson'ı çağrıştıran gözlükler takıyor.

kadrodaki en yıldız isim ise tabii ki anjelica houston! ekranda görünce öyle sevindim ki. houston gelmiş geçmiş en stil sahibi insanlardan biri bana sorarsanız. minik bir de detay vereyim, dizide bir görünüp bir kaybolan kızı rolündeki aktris gerçek hayatta meryl streep'in küçük kızı grace gummer'dan başkası değil. (streep'in büyük kızı da the good wife'ın kadrolu kadrosuzlarından hatırlarsanız)



bir diğer aşina olduğumuz şahıs da debra messing. tüm kadronun içinden televizyonla en haşır neşir olan o. yıllarca will and grace'in grace'i olarak az hipnotize etmedi bizleri. burda ergen annesi ve görünürde mutlu bir evliliği olan senarist julia houston rolünde.



benim en iyi flash forward'dan hatırladığım jack davenport rezumesine girip baktığınızda (tabii ki imdb'den) ne kadar uzun zamandır ortalıkta olduğuna şaşırdığınız bir isim.



diğer kız megan hilty'nin canlandırdığı ivy katherine mcphee'ye göre müzikal işinde daha kaşar bir kişilik. mcphee'nin karakterinin hoşuma giden bir tarafı da saf ve savunmasız görünümüne karşın aslında öyle olmadığını ara sıra gösterir tavırlar sergilemesi.

tavsiye ediyor muyum? ediyorum. ama boş vaktiniz varsa...

evet nisan ayını iple çektiğimize değdi! ha bu arada: the big c ve nurse jackie'nin başladığını da unutmayın! (bir de itiraf. ben daha geçen senenin nurse jackie'lerini izlemedim, buradan kendime bir ders çıkarmalı ve yeni bölümleri beklemeyi bırakmalı mıyım dersiniz?)