bayram seyran, bazı bazı da olsa neşe dolmuyor mu şu insan

sevgili arkadaşım manolya'nın (siz onu octopus mind olarak da tanıyabilirsiniz) yol gösterimiyle blogda bazı yenilikler yaptık.


fark ettiniz mi?
işinize yaradı mı?
beğendiniz mi?


yukarıda gördüğünüz etiketlere tıkladığınızda konuyla ilgili grilmiş tüm postlara ulaşabiliyorsunuz. her postun altında belirmeye başlayan şunu da beğenebilirsiniz isimli öneriler de sizi rast gele seçilmiş geçmişten ve günümüzden yazılarıma yönlendiriyor.

sonuç olarak ben bayram tatilini çalışarak geçirdiğimden dünyaya azıcık küskünüm. birkaç saate atlatırım herhalde...


dün akşam saatlerinde, ziyaretler sonrası (ilk günümüz ailelerimizle geçirmek üzere bize tahsis edilmişti) eve geldiğimde karşıma çıkan 'never let me go'nun ikinci yarısının cazibesine kapıldım ve başıma gelecekleri bile bile izledim. sonrası malum gözyaşı, salya, sümük ve umutsuzluk...


neyse sonra jennifer lopez ve ralph fiennes'lı maid in manhattan'ı yakaladım da... kimi kandırıyorum. o filmin karşısına da ikinci oturuşumdu (bu da garip çünkü genelde bu tarz filmler isteseniz de istemeseniz de defalarca izlenirler) ve bu sefer belki daha güzel olacağını ümit ettim ama aynı süklüm püklüm bir ralph fiennes'la ve jennifer lopez'le ortalarda bir türlü görünmeyen kimyalarıyla karşılaştım. filmde birkaç yıl önce bir kayak kazasında yaşamını yitiren natasha richardson da varmış, görünce hatırladım, sevmezdim pek, neden sevmediğimi de hatırladım. tipi yüzünden. yazık. hiç anlayamadım nasıl vanessa redgrave'in kızı olduğunu.


şimdi aldığım haberlere göre tony scott ölmüş. 68 yaşındaymış. hem de intihar etmiş. intiharlara ayrıca üzülüyorum. çünkü intihar eden insanlar intihar etmeden önce uzun bir süre çok üzülüyorlar. mükafatı ölüm olmamalı tüm bu üzgünlüğün... (tony scott'ı ridley scott'ın kardeşi-başlıca intihar sebebi olabilir bu, top gun'ın, true romance, unstoppable, ve bir de itiraf:catherine deneuve ve david bowie'li the hunger'ı izleyememiştim hiç.)