bugun benim icin biraz melankolik bir gun sevgili izleyiciler.
metroda gecirecegi vakti ve gunun cumartesi olmasindan dolayi seyrelen trenleri hesaba katmayan deniz yves saint laurent biletini feda eder. daha sonradan ogrenecektir ki bilet aldigi ayni filme bir kez daha bilet isteme hakki yoktur. berlinale tarafindan cezalandirildigini hisseden ve gise gorevlisinden utanan sinemasever kendini girebilecegi ilk sinema salonu olan cinemaxx 6'nin kapisindan iceri atar ve karanlik salonda inzivaya cekilir. fade out...
sonuc: sto spiti / at home / evde bir yunan alman filmi. sinir sistemi merkezli bir hastaliga yakalandigini ogrendikleri 20 yillik yardimcilari nadja'yi, gurcu asilli, ama sivesi yok(mus), isten cikarmaya karar veren asiri zengin yunan ailesinin muhtesem evi ve o evin daha da muhtesem manzarasinin basrolde oldugu bir dram. belki de sabahki moral bozuklugumdan bilmiyorum, ya da belki de su sahneden dolayi:
evet yasli bir ciftin dansinin insani huzunlendirmesi biliyorum cok klise, ama elimden gelen bir sey yok. |
timucin esen'in rolune uzak kaldigini dusunuyorum, sesi yuzunden. |
goruntu-his-diyalog uclusunu ayni anda ortalamanin ustunde tutamayan turk sinemasinin yeni ve asla son olmayacak orneklerinden biri dahaydi karsimizdaki.
filmden sonra izleyenlerin sorularini yanitlamak uzere yonetmen melisa onel ve senarist feride cicekoglu sahneye ciktilar.
cicekoglu, melisa onel'in mekani cok onemsedigini ve filmin acilis sekansinin kiyi olmasina karar verdigini anlatti. tabii bir de daha iyi bir hayatin arayisinda olan multeciler...
sakalarim bir yana kumun tadi/seaburners soguk bir film. gercekten guzel goruntuleri soguk bir bardak kahve esliginde sunuyor, ama sizin pek sevdiginiz frappuccino tadindaki bir sey degil bahsettigim...
kareler iyi hos. |