festival molaları ya urban ya da hayvore'de veriliyor |
oysa ki çok mutlu bir bir hafta geçirdim, geçirmeye de devam ediyorum.
beni sabahın erkeninde evden çıkarabilecek tek şeyin sinema olduğunu her sabah yeniden keşfediyorum (bu yaklaşık altı aydır böyle), istanbul'un tadını çıkarıyorum (bahar geldi farkında mısınız?), ailemi bile daha çok görür oldum ki onların yanı sıra da pek çok güzel insanla tanışıyorum.
geçtiğimiz haftaya ve bugüne şöyle bir dönüp baktığımda içimde en çok yer eden filmin hangisi olduğunu anlamaya çalışıyorum ve henüz kalbimi acıtacak kadar çok sevdiğim bir filmle karşılaşmadığımı fark ediyorum (kalbimi acıtmasa da sapsadeliği ve dümdüzlüğüyle ida duyguları kıpırdattı). ama bu zaten öyle pek sık yaşanabilecek bir his değil, sayının çokluğundan mütevellit bir tatmin olamama duygusu da mevcut kabul etmek gerekir ki...
philomena (evde)
kitap hırsızı (uçakta)
büyük budapeşte oteli (new york'ta)
sözcükler ve resimler
düşman
buluşma
bizden iyisi yok
ben kendim ve annem
mutlu yıllarımız
laurence anyways
metalci
yalnız hayaletin öyküsü
zar oyunu
trans x istanbul
istanbul united
taş bebek
üçleme
karabasan
bir varmış bir yokmuş
nergis hanım
violette
sesime gel
ida
kıskançlık
yüksek risk
çöldeki izler
frank
şarkı söyleyen kadınlar
şafakla dönenler
kıskançlık
yüksek risk
çöldeki izler
frank
şarkı söyleyen kadınlar
şafakla dönenler
yazıya başladığımda henüz ida'yı izlememiştim, bu akşamkinin son gösterim olmasından dolayı festivalde ne yazık ki kaçıyor, ama bizim artık başka sinema'mız var! belli mi olur, belki şehre bir film gelir de izlersiniz. çünkü izlemelisiniz. keşke yarışma bölümünde olsaydı, hemen kazanırdı. yani odülü ben verecek olsam vermiştim de gitmişti bile.
kayısı rengi işaretlediklerim içimi gıcıklayanlar...
kısaca üstlerinden geçmek gerekirse:
büyük budapeşte oteli'ni new york'ta, bu şehirde bir kez de sinemaya gitmezsem olmaz bu iş diyerek gidip izledim. çok da iyi ettim, geçen cumartesi işlerimi halaledebilsem burada yeniden de izlerdim, hem de altyazılı, mis. ama olmadı. ilk fırsatta yeniden buluşacağım ama sayın wes anderson'ın hepsi birbirinden müthiş karakterleriyle. /akbank galaları
isveç yapımı buluşma izlerken çok gerdi. ortaokuldan liseye dek birlikte okuduğu arkadaşlarıyla yüzleşmek ve ona yaşattıkları yalnızlık, küçük düşme, devamlı aşağılanma gibi duygularından haberdar olmalarını sağlamak için film çekmeye karar veren, sonra da bu filmi onlara izleten anna odell'in hikayesi. film içinde film içinde film... yönetmenin kendisi de çağdaş sanatçı anna odell, ilkokulda zorbalığa maruz kaldığını ve bu deneyimlerinden buluşma için yararlandığını söylüyor... /uluslararası yarışma (basın gösterimi)
bizden iyisi yok'u bir başka isveç filmi olarak buluşma'dan hemen sonra izledim. (sonra bari keşke bir de isveç köftesi yeseydim, hah hah hah) lukas moodysson'dan biraz korkuyordum, hatta şurda yazmıştım keşke ebeveynimi sürüklemeseydim bu işe diye, ama sonuç hiç de korktuğum gibi olmadı. aksine yine çok şahane performanslar sergileyen gencecik aktörler, merakımı her an sıcak tutan bir 80'ler isveç'i ve bol bol karla karşılaştım. /antidepresan (city's, 7.04.2014, 16:00)
metalci hafızama çok fena kazınan, hayatım boyunca zaman zaman nedense hep hayal ettiğim korkunç bir sahnenin son derece grafik şekilde resmedilmesiyle başladı. (hala düşündüğümde şöyle bir silkinmem gerekiyor etkisinden çıkabilmek için) istikamet yine kuzey, bu sefer izlanda. ilgimi çeken bir coğrafya olması, hikayenin ne güzel anlatımı, küçük bir kasabanın kendi ritmini ne kadar güzel yaratmış olması, kilisenin bile itici olmayan duruşu ve uzaklardaki o insanların ani gelen bir kayıpla yüzleşirken yakınlardaki başka insanlara ne kadar benzediklerini fark etmem gibi sebeplerden ilk üçümde yer almayı hak etti. /uluslararası yarışma (basın gösterimi)
bir varmış bir yokmuş'u ben çok sevdim. fakat sonra belgeselliğin içine kurmacanın mı karıştığına dair duyduğum söylemler bazı soru işaretleri yarattı. aşağı yukarı tahmin edebildiğimiz ama izlerken yine de etkilendiğimiz zorluk, yoksunluk dolu yaşamlarında biraz para kazanmak için batman'dan ankara yakınlarına gelen mevsimlik tarım işçilerinin hikayesi bu. filmin başlangıcındaki çirkinlik sahtelik plastiklik ve yavanlık kokan sözde zengin ve mutlu 'yuva' ve market sahnesini de ayrıca sevdim. /ulusal yarışma
sesime gel van'da geçiyor. filmin yönetmeni hüseyin karabey amacını politik bir film yapmak olmadığını söylüyor. yine de ortaya çıkan sonuç pek çok kişinin gözünü kapadığı doğu gerçeğiyle yüzleşmek için biçilmiş kaftan. ayrıca anane torun ilişkisi ne kadar güzel, ne kadar sıcak, ne kadar sevgi dolu. 60'dansa 80 görünen berfe'yle 8'lik jiyan'ın yani... /ulusal yarışma (basın gösterimi)
yarın güne philip garrel'in kıskançlık'ıyla başlıyor ve belki de yüksek risk ile devam ediyorum (biletim yok)