Çocukluğumdan beri hep çok meraklıydım sihirle işi olanlara; Pippi Uzunçorap da Willy Wonka da sahip oldukları sihirli elleriyle beni okumaya başladığım andan itibaren hipnotize etmeyi başardılar. Onların hikayelerini hiç bıkmadan okudum, defalarca. Sonrasında hayal ettiklerimi birileri beyaz perdeye de taşıdı, ama çam ağacından yatak başıma takılı gece lambamın sarı ışığı altında okuyup hissettiklerimin gücüne erişemedi hiçbirinin tadı da.
Üniversitenin ilk yılını okurken çok yakın bir arkadaşım postalamıştı Harry Potter'ın ilk kitabını. Sanat tarihi sözlüme hazırlanmam gerektiği sırada tabii ki 12 yaşının eşiğindeki Potter'ın maceralarını tercih ettim. Hiç bitmesin isteyerek herhalde iki günden fazla dayandıramadım Harry Potter ve Felsefe Taşı'nı. Masama hep ders çalışacakmış gibi otursam da, sihirli güçlerini yeni keşfeden bu çocukla birlikte o büyülü paralel evrene geçip, Hogwarts'a gitmeyi, kaymak birası içip Binbir Çeşit Fasulye Şekerlemesi yemeyi hayal ederken buldum hep kendimi. Aynı dizi izlerken olduğu gibi hemen ardından okuyabileceğim iki kitap daha olduğunu fark ettiğimde ise seride, ne kadar sevindiğimi tahmin edebilirsiniz (sırayı karıştırıp okumaya devam etmiş olduğum gerçeği de aramızda kalsın.)
☛
Harry Potter serisinin kitaplarını da, sonra çıkmaya başlayan filmleri için de çok yakın iki arkadaşımla birlikte heyecanlanıp dururduk, paylaşabildiğime çok sevindiğim duygulardandır. Geçen yıllarda bu çılgın ikiliden biri Jonathan Strange ve Mr. Norrell'dan bahsedince, sonra gidip bir de kitabın kapağını kendi gözlerimle görünce hiç duraksamadan almış ve okumaya başlamıştım (çünkü ben kapakların gücüne ve bir kitabın kapağına bakarak-da- yargılanabileceklerine inananlardanım.) Susanna Clarke'in ilk romanı uzun zamandır sihrin pratik edilmediği, sadece teorisinin konuşulduğu İngiltere'ye iki büyücünün geleceğinin öngörülmesiyle başlıyor. Büyücüler de başlıkta adı geçen; devasa bir kitaplığa sahip tam bir inek öğrenci Mr. Norrell ile büyüyle o güne dek hiç alakası olmamış Jonathan Strange'den başkası değil. Yaptıkları büyüler hayli ciddi ve fiziksel, ölü diriltmekten sudan ordular, kumdan devasa atlar yaratmaya kadar pek çok ve güçlü görüntü. Neyse, kitap bir Harry Potter sürükleyiciliğinde değildi, hikâye İngiliz stilini ve mesafesini sonuna kadar yansıtan detaycı bir biçimde ilerliyordu ve ben bitiremedim. Arada hızlandığım, başarabileceğimi hissettiğim anlar olduysa da, uzunca bir süre başucumda beklettikten sonra kendimi daha fazla kandırmamam gerektiğine karar verip kitaplığa kaldırdım.
Bundan altı ay kadar önce de beni çok sevindiren o haberi aldım: Jonathan Strange ve Bay Norrell'in dizisi çekiliyordu. Hem de BBC America tarafından! Buradaki ünlem işareti İngiliz yapımların hepsini ne kadar çok sevip takdir ettiğimin bir göstergesi. Daha çok vaktim olsa, eskiden çekilenleri, güncelleri, güncellerin eski versiyonlarını, sırasıyla her şeyi yeniden oturup izlemek isterdim. Hatta Downton Abbey'ye bile baştan başlardım belki. Sonra Black Mirror'lar, Black Books'lar...
Dizinin ilk sezonu yedi bölümden oluşuyor, kitap şimdilik tek olduğundan, okumadığım için sonunu da bilmediğimden, e büyücü de olmadığımdan ve geleceği tahmin edemediğimden devamı gelir mi bilemiyorum. (Clarke'ın, kitabın finalinin birkaç yıl sonrasında geçeceği söylenen yeni bir roman üzerinde çalışmakta olduğunu belirten Wikipedia'nın da yalancısıyım, o da kim bilir ne zaman çıkar meydana, bilinmez.) Ama ikinci bölümü geride bıraktığım şu dakikalarda yedi bölümle asla yetinemeyeceğimi çok iyi biliyorum.
Casting'in çok yerinde olduğunu da söyleyip aranızdan ayrılacağım. Jonathan Strange rolündeki Bertie Carvel'i dikkatli izleyiciler Sefiller'in Hugh Jackman'lı ve Anne Hathaway'li son sürümünden hatırlayabilirler. Hatırlamayanlar da üzülmesinler, kendisi bugüne dek İngiliz televizyonundan başka bir yerde pek boy göstermemiş ne de olsa. Matthew Macfadyen'e benzettiğim ince ve tatlı yüz hatlarıyla benim 'ilk bakışta değilse de, pek bir yakışıklılar' listeme girmeyi başardı bile Carven. Mr. Norrell ise hepinizin aşina olduğu bir yüz, Mike Leigh filmlerinden ve Ray Donovan dizisinden özellikle hatırlayabileceğiniz Edie Marsan düzenli tertipli kalabalık ve gürültüden hoşlanmayan cingöz büyücü rolüne cuk oturmuş.