bilet aldığıma en sevindiğim film oldu diyebilirim.
bittiğinde yürekten bir alkış kopardığıma da bir o kadar sevindim. öyle samimi bir coşku ve mutluluk yaratıyor insanın içinde bu film. ağlatıyor, çok gerçek ve çok acı şeylerden bahsettiği için. bildiğimiz ama hakkında bir şey yapamadığımız gerçekler. başımıza gelmediği için burukça sevinmekle yetinebildiğimiz.
çok güzel beş kız kardeş var başrolünde filmin. onların güzelliği ve gençliği de katkıda bulunuyor genel havaya. öyle doğru bir casting ki.
bir daha izler misin deseniz izleyemem, yüreğim kaldırmaz, ama şiddetle tavsiye etmeye yıllarca devam edebilirim, ya da bilmiyorum, belki bir gün gelir içimde o gücü yeniden bulurum.
şimdilik vizyona gireceği tarih olan 23 ekimi yani yarını ajandanıza not etmenizi istiyorum, bu hafta sonu kendiniz için yapacağınız en güzel şey olacak çünkü bu filmi izlemek.
canım istanbul için yazdığım yazıyı aşağıda okuyabilirsiniz.
Deniz Gamze Ergüven’in ilk yönetmenlik denemesinin sonucu olan Mustang’i Filmekimi’nin ilk suaresinde izledik. Türkiye’de yaşanan en acı gerçeklerden birini anlatıyor olmasına rağmen filmin geneline yayılan pozitif enerjiye sahip Mustang’i gözleriniz ıslanana kadar gülüp, ağlayarak izliyorsunuz. Başroldeki beş kız kardeşi canlandıran oyuncular; Güneş Şensoy, Doğa Doğuşlu, Elit İşcan, Tuğba Sunguroğlu ve İlayda Akdoğan film setinde tanışana kadar birbirlerinden habersiz. Oysa öyle çok benziyorlar birbirlerine. Belki de genç yaşlarından gelen yaşam enerjisi ortak noktaları…
Adını Kuzey Amerika’nın uzun yeleli yabani atlarından alan Mustang, Trabzon’un bir köyünde babaanneleri ve amcaları Erol’la yaşayan beş kız kardeşin bir yaz tatili süresince tepetaklak olan hayatlarını anlatıyor. Okulun son günü başlayan filmin ilk anda çizdiği özgür, neşeli, bağımsız kız portreleri birkaç dakika içinde keskin bir dönüş yapıyor ve izleyici gördüklerinin aslında sadece görmeyi diledikleri olduğunu anlıyor.
Bu ülkenin izleyicileri, yaşları 11 ile 17 arasında değişen beş kızın, üniformalarıyla denize girip, kızlı erkekli oyunlar oynayamayacağını, sokakta neşeli kahkahalar atamayacağını, bahçeden elma çalamayacağını, fikirlerini istedikleri gibi özgürce dile getiremeyeceklerini çünkü bu hareketlerin toplumun toleransını yitirmiş hayli büyük bir kısmı tarafından uygunsuz karşılanacağının bilincinde. Hele de söz konusu küçük bir kasaba olduğunda durum daha da netlik kazanıyor.
Zaten en küçükleri Lale’nin dış sesiyle dinlediğimiz film de onun şu sözleriyle açılıyor: “Her şey göz açıp kapayıncaya kadar değişti.” Tabii tüm bu üzücü tablonun bir köşesinde kızların gardırobu açılıyor ve içinde, üzerinde #direngezi yazan bir tişörtü görmezden gelemiyoruz. Sanırım bu da yine hikâyeye umutsuz yaklaşamayışımızın sebeplerinden biri.
Beş kız kardeşin beş ayrı hikâyesi var, en ortada da en küçük Lale’ninki duruyor. En arkadan geliyor olmanın verdiği analitik bir bakış açısı var onda, önce o çözümlüyor başlarına gelenleri, çare arıyor ve galiba buluyor da…
Ankara’da doğan, Fransa’da büyüyen ve yaşamını orada sürdüren Ergüven’in filmi, Fransa’nın En İyi Yabancı Dilde Film Oscar aday adayı oldu. Ayrıca Cannes’da Eleştirmenler Birliği Özel Ödülü sahibi ve Toronto Film Fesitvali’nde Kuzey Amerika prömiyerini yapan Mustang ülkemizde 23 Ekim’de vizyona giriyor.