en iyi film: karanlık gece, özcan alper; berkay ateş |
iyi ki gitmişim antalya'ya, önce bunu bi diyim. ya da iyi ki gidebilmişim diyim, çünkü öncelikle hastalandım. sonra dedim başarabilirim, bu sefer de havalimanı yolunda kimliğimi, ehliyetimi yani ben olduğumu kanıtlayabileceğim her türlü resmi belgeyi evde bırakmış olduğumu fark ettim. çok güzel bir andı, benimle olmanızı isterdim. :) uçağımız charter uçuş olduğundan-tüm basın ve bazı jüri üyeleriyle film ekiplerinden kişiler birlikte uçtuk antalya'ya- ve hem festival hem de alan görevlileri yardımcı olmak için güçlerini birleştirdiler ve beni o uçağa bindirdiler. bu arada kimliksiz oteldeki wi-fi'a bile bağlanmak bir soruna dönüştü, resepsiyona fotoğrafını göndermem gerekti filan. siz siz olun... yani valla benim de ilk kez başıma geliyo, bi hafta önce başka bi seyahatte olunca çanta-cüzdan koordinasyonum bozuldu, ya da kısaca hoop gitti kafa. :) ilk gün biraz deniz sonra da açılış töreni ve ardından da su otelde yapılan partiyle geçti. bu deniz konusu da hayranlık uyandırıcı bu arada, bahsetmek istiyorum. kaldığımız otel, beş yıldızlı gayet havalı otelimiz, dekorasyonuna girmiyorum çünkü bu noktada da önemli değil zaten, ayrıca beyaz çarşafım yorganım olduğu sürece güler yüzlü çalışanlar bir de, benim için hava hoş.
konyaaltı sahili |
ne diyordum, deniz meselesi. şimdi bu otel deniz kenarında bildiğiniz baya denize sıfır. fakat plajı yok! nasıl olur! gitmeden önce bunu biraz dert bile ettim hatta, yani nasıl olacak plaja girmek için para mı ödicez, denize sıfır olup da nasıl plajınız olmaz gibisinden. meğersem antalya bayağı medeni bir şehirmiş, siz deyin barcelona ben diyim atina sahilleri, halkın her kesiminden insan için yürüme parkuru, bisiklet yolu, park, bahçe, ağaçlar ve plaj var. upuzun konyaaltı sahili plaj dediğim de yani öyle küçük boy bir koydan bahsetmiyorum; isterseniz kendi halinde yemeğinizi yiyebileceğiniz meşrubatınızı, biranızı içebileceğiniz işletmeler de var bu sahilde düzenli aralıklarla, ama geri kalan her yer HALKA AİT. hem de o halk için soyunma kabinleri, duşlar konmuş ve bunların hepsi temiz ve çalışır durumda. bütün yaz boyu şu an bulunduğum marmaris, turunç'ta bunun mücadelesini vermiş, çünkü doğal hakları ellerinden alınmış, yarısı boş duran şezlonglarıyla işgalci işletmelerin egolarıyla savaşmış insanlar olarak şahsen çok ama çok etkilendim bu durumdan. ha bu arada deniz de çok güzel. hele sabahları en güzel. zaten.
jean-marc barr & deniz tokgöz |
festivale geri dönüyorum tamam. the big blue, derinlik sarhoşluğu'nu izledikten sonra herhalde ilk aşklarımdan biri olan jean marc barr'ı hemen açılış partisinde gördüm. o ilk akşam yanına gitmeye cesaret edemedim açıkçası, fan girl'lük yapmayayım dedim. sonra yaptım tabii ama fotoğraf çektirmeyi haketmiştim diye düşündüm film forum bünyesinde gerçekleşen damla sönmez'le harika söyleşilerini dinledikten sonra, hem yanlız da değildim, çeşitli rütbelerden pek çok kişi fotoğrafını çektirdi, sohbetini etti barr'la, o da herkesle aynı samimiyet ve sıcaklıkla ilgilendi doğrusu. film forum bi proje geliştirme platformu, organizasyonu diyeyim ya da. kısa, uzun, belgesel ve dizi alanında 'fikir'ler sunuldu 5 gün boyunca ve sonunda aralarından bazıları seçildi. kazanan projeleri görmek isterseniz diye link bırakıyorum buraya, önümüzdeki iki sene içinde hepsini izlemiş olmayı ümit ederek. ödül gecesinin ardından bir de parti düzenlendi, o partiye birileri davetli birileri değildi, ben nasıl olduysa davetliler arasındaydım ama neticede hepimiz orda çok konuştuk, çok eğlendik bir süreliğine de olsa neden diye sorgulamayı bıraktık, kendimizi bir yerlere bir şeylere ait hissettik... admin burda biz derken aslında birinci tekil şahısta ama çaktırmıyoruz. :)
as bestas, canavarlar; denis menochet & marina fois yön: rodrigo sorogoyen |
yarışma filmlerinden başka izleyemedim, ama cannes'da grand prix'yi claire denis'nin stars at noon'uyla paylaşan close'u izledim 'yıldızların altında' açık hava sinemasında. bu arada festivalin çoğu filmi akm'de gösteriliyor, antalya'nın atatür kültür merkezi. yıldızların altında da burada gerçekleşen bir etkinlik. öyle güzel bir park, bahçe ki, ayrıca bir de akşamları serin olabilen bir yer bu açıdan da kalbimi kazandı. heh, close. birkaç sene önce girl ile çıkış yapan belçikalı yönetmen, 1991 doğumlu belçikalı yönetmen diye altını çizeyim, lukas dhont'un filmi. beni mahvetti, göz yaşlarımdan böğrüm ıslandı, ama en önde oturduğum ve yanımda büyük bir şans eseri peçetem olduğundan (genelde olmaz, anlamışsınızdır şans eseri yorumumdan herhalde) bu durumu hiç umursamadım ve bol bol ağladım. başroldeki iki veletin güzellikleri peki? çok süper acıklı bi hikaye, bi yas hikayesi, bi ergenlik hikayesi, bi anne hikayesi, yakalayın izleyin mutlaka.
üçüncü yabancım da yine cannes'dan, bu defa park chan wook'a (oldboi, the handmaiden) en iyi yönetmen ödülünü getiren ayrılma kararı'ydı. bu filmde izleyici olarak performansım ne yazık ki çok düşüktü, biraz yorgundum ve film ilk andan içine alsa da kafamın düşmesine engel olamadım. yine yıldızların altındaydık ve bi ara bi ağacın dibine kıvrılsam mı diye bile düşündüm. tabii yapmadım, uyanmaya çabaladım. neyse ki çok hızlı akan iyi bir polisiyeydi. hani bir de başka bir tür olsa herhalde sonunu getiremezdim.
festivaller konusunda az biraz tecrübeliyim; bütün iyi niyetinizle gün içine mümkün olduğu kadar çok film sığdırmak istersiniz, üç, dört. ama bu aslında hiç sağlıklı olmaz, filmlerin türünün de etkisi olur elbette ama ben maksimum üççülerdenim. bunu derken daha bu yılki istanbul film festivali'nde bile dörtlediğim oldu birkaç gün ama ne kadar verimli olduğu tartışılır duruma geliyor bu izlencelerin. o yüzden antalya'da da ayağımı denk almaya ve önceliklerimi doğru belirlemeye karar verdim. ve önceliğim ulusal yarışma filmleriydi. yalnızca bir film dışında (hara) yarışmadaki tüm filmleri izledim. biraz izleme biraz da etkilenme sıramla anlatmak istiyorum şimdi size hislerimi. his meselesi de karışık, o kadar çok kişiyle o kadar çok aynı şeylerden bahsettik ki bu günler boyunca, henüz bir şey yazmamış olmama rağmen söylenecek her şeyi söyledim gibi hissediyorum ister istemez.
kurak günler; selahattin paşalı & ekin koç yön: emin alper |
karanlık gece; berkay ateş & sibel kekilli yön: özcan alper |
lcv, lütfen cevap veriniz; melisa şenolsun, cem yiğit üzümoğlu & ushan çakır yön: ismet kurtuluş & kaan arıcı |
ayna, ayna; laçin ceylan, filmin büyük bir kısmı ceylan'ın kendi tiyatrosu bitiyatro'da geçiyor. yön: belmin söylemez |
festivalde bir kadın filmi daha vardı o da selcen ergun'un ilk uzun metrajı kar ve ayı'ydı. başrolünde merve dizdar'ın rol aldığı film en iyi kadın oyuncu ve en iyi ilk film ödülleriyle ayrıldı geceden. ergun ödülünü almak için sahneye çıktığında, 'tek ilk film benimkiydi ve jüri üyelerine eğer layık görmüyorlarsa ödülü bana vermemelerini söyledim,' dedi. özcan alper'e sonbahar'la başlayan sevgimse, en iyi film ödülünü kabul ettikten hemen sonra sahneden selcen'e seslenmeyi tercih etmesiyle oldu. ona ödülü kesinlikle hakettiğini, ve heykelciğini gururla taşıması gerektiğini öğütledi. bunlar bana çok ince, çok nazik detaylar geliyor, etkileniyorum. alper'in karanlık gece'nin ardından katıldığı halk söyleşisindeki tavırları da aynı derecede etkileyiciydi, izlemenizi öneririm festivalin youtube kanalından.
iguana, tokyo; deniz ülkü & saadet ışıl aksoy yön: kaan müjdeci |
kısalardan da kısaca bahsetmek isterim çok sıkmadıysam.
12 filmlik çok güzel bir seçki izledik, bir iki filmin hangoverıma kurban gitmesi haricinde hepsinden çok etkilendim. açıkça söyleyeyim aforoz'u beğenemedim. koyun ve kule tam benlik hikayeler sunmalarına rağmen dikkat dağınıklığımın kazandığı işler oldu.
festivali kazanan ben tek, siz hepiniz (nükhet taneri & barış kefeli) ve jüri özel ödülünün sahibi cehennem boş, tüm şeytanlar (özgürcan uzunyaşa) burada benim de favorilerimdi. her ikisi de mükemmel seviyesinde, cehennem...'in başrol oyuncusu öyküsu özyürek'in ismini bir yerlere kaydedin, onu daha çok izleyeceğiz. aklımda kalanlardan ve uzun metraja dönüşmesini beklediğim birlikte, yalnız (kasım ördek) var bir de. tek yön (hakan arslan & kerem yükseloğlu) ve fırtına (esme madra) da benim için öne çıkan diğer iki yapımdı.
son söz, kendi instagram postumdan alıntılayacağım izninizle.
ilk antalya’mı mümkün kılan herkese çok teşekkürler başta festival organizasyonu olmak üzere öncelikle bunu söylemek isterim.
festival ortamlarının ne kadar dolu, ne kadar heyecanlı, ne kadar zengin sohbetlere açık yerler olduğunu unutmuşum, hatırlattı. bir çeşit kamp, herkesin derdi aynı, herkesin bir masası, bir grubu var ama kapsayıcı kümeler genelde bunların hepsi.
çok güzel filmler izledim, güldüm, ağladım, şaşırdım. ödül törenini oscar, emmy ve golden globe’larda yaptığım gibi ‘dakika dakika’laştırmak isterdim, seneye artık.
sinema salonlarına her girdikten sonra bir kez daha emin oluyorum ki, o da film sinemada izlenir. kendimize bu hakkı tanıyalım, buna öncelik verelim, takip edelim, bütçemize en uygununu, en müsaitini bulalım, ama sinemaya gidelim. bu fimlerin pek çoğunun vizyon yüzü bile göremeyeceğini ya da gişeden eli boş döneceğini bilmek çok üzücü. dijital platformlarla doğru anlaşmalar sağlanması, bol bol özel gösterimler düzenlenmesini temenni ediyorum.
bu hızlı günlerin ardından başka bir düzene alışmak zor olacak, ama başaracağım elbet :)
festival ortamlarının ne kadar dolu, ne kadar heyecanlı, ne kadar zengin sohbetlere açık yerler olduğunu unutmuşum, hatırlattı. bir çeşit kamp, herkesin derdi aynı, herkesin bir masası, bir grubu var ama kapsayıcı kümeler genelde bunların hepsi.
çok güzel filmler izledim, güldüm, ağladım, şaşırdım. ödül törenini oscar, emmy ve golden globe’larda yaptığım gibi ‘dakika dakika’laştırmak isterdim, seneye artık.
sinema salonlarına her girdikten sonra bir kez daha emin oluyorum ki, o da film sinemada izlenir. kendimize bu hakkı tanıyalım, buna öncelik verelim, takip edelim, bütçemize en uygununu, en müsaitini bulalım, ama sinemaya gidelim. bu fimlerin pek çoğunun vizyon yüzü bile göremeyeceğini ya da gişeden eli boş döneceğini bilmek çok üzücü. dijital platformlarla doğru anlaşmalar sağlanması, bol bol özel gösterimler düzenlenmesini temenni ediyorum.
bu hızlı günlerin ardından başka bir düzene alışmak zor olacak, ama başaracağım elbet :)
deniz